GEÇİCİ İŞÇİLERE SÜREKLİ İŞÇİ KADROSU VERİLMESİ ADI ALTINDA MEMURLUK STATÜSÜNÜN SONU
Kamuoyunda geçici işçilere sürekli işçi kadrosu verilmesini sağlayan yasa olarak bilinen ve tam adı "Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına Veya Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi Çalıştırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" olan 04/04/2007 tarihli ve 5620 sayılı Yasa, 21/04/2007 tarihli ve 26500 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Söz konusu Yasaya göre, merkezi yönetime dâhil kurumlar, KİT‘ler ve mahalli idarelerdeki "usulüne uygun olarak vizesi yapılmış geçici iş pozisyonları"nda 2006 Yılında 6 ay veya daha fazla çalışmış olan geçici işçiler, fiilen yaptıkları işin niteliğine göre, sürekli işçi kadrolarına ya da sözleşmeli personel pozisyonlarına nakledilecekler. Bu şekilde nakli söz konusu olan 218 bin geçici işçinin bulunduğu ifade edilmektedir.
Yüzeysel bir yaklaşımla Yasa, sadece geçici işçilerin kadroya geçirilmesine olanak sağlamaktadır ve işverenin iki dudağının arasında olan bir statüden daha güvenceli bir statüye geçişe imkan verdiği için de pozitiftir. Oysa gerçekte, sadece sürekli işçiliğe değil sözleşmeli statüye geçiş de söz konusudur ve daha önemlisi bu Yasa ile aşağıda ayrıntılı bir biçimde ele alınacağı üzere, sözleşmelilik statüsü yaygınlaştırılarak, Türk kamu personel rejiminde bir daha telafi edilemeyecek büyüklükte hasar oluşturulmaktadır.
Sözleşmeli Statünün Yaygınlaştırılması
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun öngördüğü sözleşmeli personel statüsü, olağan üstü hallerde, kamu hizmetleri icabı geçici ihtiyaçları karşılamak ya da teknik nitelikteki hizmetlerin gördürülmesini sağlamak üzere oluşturulmuş istihdam şeklidir.
Sözleşmeli personel işçi ya da memur değildir. Ne İş Kanununa ne de Devlet Memurları Kanununa tabi değildir. İmzaladığı sözleşmeyle, hizmete, ‘sözleşmeli statü‘ ile bağlanmaktadır.
Sözleşmeli personelin taraf olduğu sözleşme idari hizmet sözleşmesidir. Dolayısıyla sözleşmeli personel, hem taraf olduğu idari hizmet sözleşmesi icabı hem de anayasadaki tarifiyle, "asli ve sürekli" bir kamu hizmetini görmesi (sözleşmelilik statüsü süreklilik kazanmış, sözleşmeler hep yenilenerek uzatılmıştır) sebebiyle bir kamu görevlisidir. Proje esasında çalışan mühendisler, günün belirli saatinde çalışan tabip ve uzman tabipler, sanatçılar, bu statüde istihdam edilen personele örnek verilebilir.
Söz konusu Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasının birinci bendinde sözleşmeli personelin tanımı şu şekilde yapılmıştır: "Kalkınma planı, yıllık program ve iş programlarında yer alan önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliği için şart olan, zaruri ve istisnai hallere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde, kurumun teklifi üzerine Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının görüşleri alınarak Bakanlar Kurulunca geçici olarak sözleşme ile çalıştırılmasına karar verilen ve işçi sayılmayan kamu hizmeti görevlileridir."
Bu tanımdan yola çıkarak, sözleşmeli personel;
1) Kalkınma planı ve yıllık programlarda yer alan önemli projelerde çalıştırılmak üzere,
2) Zorunlu durumlarda,
3) İstisna uygulama olarak,
4) Özel bir meslek bilgisine ve uzmanlığa gerek duyulması üzerine,
5) Geçici olarak,
6) Bakanlar Kurulu Kararıyla belirlenen esaslar çerçevesinde,
istihdam edilebilecektir.
Bu koşulların istisnası, fıkranın üçüncü bendinde belirli unvanlar ve kurumlar (Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Yurtdışı Teşkilatları) için sayılmıştır. Üstelik bu istisnaların kullanımı Bakanlar Kurulu Kararı alınması şartına bağlanmıştır.
Oysa 5620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendiyle yapılan değişiklikle, sözleşmeli personele ilişkin olarak yukarıda (6) madde halinde sıralanan istihdam koşullarının Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Yurtdışı Teşkilatları için aranmaması yönündeki istisna düzenlemenin kapsamı tüm kamu kurum ve kuruluşlarını içerecek biçimde genişletilmektedir. Böylelikle, bütün kamu kurum ve kuruluşlarında hangi unvan veya statüde olursa olsun sözleşmeli personel istihdam edilebilecektir. 657 sayılı Kanunda, "kariyer" ilkesine uygun olarak, "memurluk" asıl, "sözleşmelilik" istisna iken, bu maddenin yürürlüğe girmesiyle, "sözleşmelilik" asıl istihdam biçimine dönüşecektir.
Kanunla, halen kamu kurumlarında "geçici işçi" olarak çalışmakta olanların sözleşmeli statüye geçirilmesi dolayısıyla sözleşmelilik kapsamının genişletildiği savı doğru kabul edilemez. Amaç sadece bu olsa, "Bu kanunun uygulanması dolayısıyla geçici işçilikten sözleşmeli personel statüsüne nakledileceklerin atanması amacıyla vize edilecek pozisyonlar için 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesinde belirlenen koşullar aranmaz." biçiminde bir hüküm yeterli olacaktı. Oysa bu yapılmamış, geçici işçilerin statüsünün değiştirilmesi bahane edilerek, sözleşmelilik yaygınlaştırılmıştır.
Sözleşmelinin Hizmete Alınma Şekli
18/03/2002 tarihli ve 2002/3975 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan, "Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmelik"le merkezi yönetime dahil kamu kurumlarındaki memurlarla, KİT‘lerdeki sözleşmeli personelin ilk defa hizmete alınması merkezi sınava (KPSS) dayalı merkezi yerleştirme (ÖSYM aracılığıyla) koşuluna bağlanmışken, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesine göre istihdam edilenler -istisnai ve zorunlu hallerde, özel bir meslek bilgisine dayalı olarak hizmete alındıklarından- bu koşuldan muaf tutulmuştur. Her ne kadar, 657 sayılı Kanuna, sözleşmeli personelin işe alınmasında uygulanacak sınav ve istisnalarını Bakanlar Kurulunun düzenleyeceği şeklinde bir hüküm eklendiyse de, uygulanacak sistem merkezi yerleştirme olmayıp kurumsal sınav şeklinde olacaktır ve bu da, objektiflikten uzak, müdahaleye açık bir sistemdir.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Adım Adım Hayata Geçiriliyor
218 bin geçici işçinin, sürekli işçi ya da sözleşmeli pozisyonlara nakledildiği düzenlemenin içerisine, sözleşmelilik statüsünü yaygınlaştıran ve uygulama koşullarını belirleme yetkisini Bakanlar Kurulu‘ndan alıp tek tek kamu kurumlarının yetkisine bırakan hükümler konulması; Kamu Yönetimi Temel Kanunuyla yapılmak istenen, kamu personelinin "esnek", "statü hukukunun sağladığı güvencelerden yoksun" ve "sözleşmeli" istihdamı uygulamasının "satır arasında" hayata geçirilmesidir. Üstelik merkezi yerleştirme koşulundan muaf olarak.
En son, 17/01/2007 tarihli ve 26406 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulan Yönetmelik değişikliği ile bütün yerel yönetimler (belediyeler, il özel idareleri ve bunların bağlı işletmeleri EGO, İETT, ASKİ vb) merkezi yerleştirme sistemi dışına alınmış ve her yerel yönetim biriminin istediği memuru alması imkanı tanınmıştır. Ancak bu düzenlemenin kamu yönetim sisteminde yol açacağı tahribat kısa zamanda anlaşılmış ve Danıştay 12 inci Dairesinin 2007/412 Esas Kararıyla Yönetmelik değişikliğinin yürürlüğü durdurulmuştur.
Benzer biçimde, 18/01/2007 tarihli ve 26407 Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulan Yönetmelik değişikliği ile "Öğretmen" atamalarının, sadece ÖSYM tarafından yapılan KPSS sonucuna göre değil aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan sınavın sonucuna göre yapılması esası benimsenerek, sisteme Bakanlık müdahalesinin yolu açılmıştır. Bu uygulamada Danıştay‘dan dönmüş ve "şimdilik", uygun zaman gelene kadar bekletilmeye alınmıştır.
Kamu Çalışanları Arasında Ayrım Yapılması
Anayasanın 10 uncu maddesinde; "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." hükmü ve 70 inci maddesinde de, "Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir.
Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez." hükmü yer almaktadır.
Yapılan kanun değişikliği ile aynı durumda olan vatandaşlar arasında "yaş" ve "2006 Yılında çalışma süresi" bakımından ayrım yapılmakta, Anayasa‘nın eşitlik ilkesine aykırılık içeren düzenleme getirilmektedir.
Kanunla, emeklilik mevzuatındaki pozitif ayrımcılık esasında belirlenen kadınlar için görece avantajlı emeklilik yaşı uygulaması yanlış anlaşılarak, kadınlara iki defa haksızlık yapılmış olmaktadır. Buna göre, kadınlarda 56 erkeklerde 58 yaşını doldurmuş olanlar kanunla sağlanan haklardan mahrum bırakılırken, kadınlar erkeklerden 2 yıl daha önce bu "haklardan" mahrum bırakılmaktadır.
Terminolojik Çelişkiler
5620 sayılı Kanun terminolojik olarak da çelişkiler içermektedir. Kanunun gerekçesinde, mevzuatımızda "geçici işçi" adı altında bir statü tarif edilmediği, böyle bir statünün olmadığı, hukuken, geçici işçi yerine, geçici iş pozisyonlarında istihdam edilenlerin bulunduğu söylenmektedir ancak metin kısmında sık sık "geçici işçi" kavramı kullanılmaktadır. Kanunun başlığında "geçici iş pozisyonlarında çalışanların" sürekli işçi kadrosuna nakledilmesi ifade edilirken, metnin içinde "geçici işçiler"in sürekli işçi kadrosuna geçirilmesinden bahsedilmektedir.
Geçici İşçilikten Sözleşmeliliğe: Dev İş Mevzuatından Cüce Sözleşmeli Mevzuatına Geçiş
5620 sayılı Kanunla geçici işçilerden sözleşmeli personel statüsüne aktarılanlar, tabi oldukları İş Kanunu hükümleri dışına alınıp, "Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar" adı altında hepsi hepsi iki sayfalık bir mevzuata tabi kılınmaktadırlar. Kaba bir deyimle çalışanları denizden alıp, akvaryuma ya da fanusa koymakla eşdeğer bir işlem söz konusudur. Yargıtay kararları ve içtihatlarla işçi statüsünde sayılanlar bir anda daha güvencesiz bir konuma, 4/B Sözleşmelilik konumuna geçirilmektedirler. Kamu personel rejimindeki en güvencesiz istihdam şeklinin "4/C geçici personel" ile birlikte "4/B sözleşmeli personel" statüsü olduğunu düşünüldüğünde yapılan düzenlemeyle, insanların özlük haklarının iyileştirildiği sorusunun cevabı çok açık değildir.
Yerel Yönetimler Kaosa Sürükleniyor
Kanunla yerel yönetimlerde sözleşmeli personel pozisyonuna geçmesi tarif edilen görevler: çevre, sağlık, veterinerlik, teknik, hukuk, ekonomi, bilişim ve iletişim, planlama, araştırma ve geliştirme, eğitim ve danışmanlık alanlarında avukat, mimar, mühendis, şehir ve bölge plancısı, çözümleyici ve programcı, tabip, uzman tabip, ebe, hemşire, veteriner, kimyager, teknisyen ve tekniker gibi uzman ve teknik personeldir. Bu unvan ve görevler dışında olup da büro hizmetlerinde çalışanların sözleşmeli statüye değil, sürekli işçi kadrosuna aktarılması öngörülmüştür.
Norm kadro esasları ile yerel yönetimlerde sözleşmeli personel çalıştırabilmek için bu pozisyonun karşılık gösterileceği boş kadronun bulunmasını zorunlu kılınmıştır. Dolayısıyla kanun yürürlüğe girdikten sonra yukarıda sayılan görevleri geçici işçi olarak yapmakta olanların sözleşmeli pozisyonlara geçebilmesi için o yerel yönetim biriminde aynı unvanlı boş kadro bulunması gereklidir. Bu kadrolar yoksa, ki hemen hiçbir belediye de bu kadar boş kadro yoktur, kimin sözleşmeli olacağına İl özel idarelerinde il genel meclisleri, belediyelerde, belediye meclisleri, birliklerde de birlik meclisleri karar verecektir. Bu durum başlı başına bir kaosa yol açacaktır. Herkes bir meclis üyesinin peşine takılacak listeler havada uçuşacaktır.
Yasa Yoluyla Statü Değişikliğinin Olumsuz Sonuçları
Kamu çalışanlarının statüsünün kanun yoluyla değiştirilmesi son dönemde sıkça başvurulan bir yöntem olmaya başlamıştır. En son Diyanet İşleri Başkanlığında görev yapan vekil imamlar kanun yoluyla imam-hatip kadrolarına atanmış sayılmışlardır.
Kanunla kamu çalışanlarının statüsünün değiştirilmesinin iki önemli sonucu vardır. Bunlardan birincisi, hizmete girişin liyakat yoluyla ve kariyer ilkesi esasında yapılmasını sağlayan sınav mekanizması bertaraf edilerek "liyakat" ve "kariyer" ilkeleri zedelenir. İkincisi, sınava dayalı hizmete giriş sisteminin sık sık devre dışı bırakılması, bu sürece uygun olarak sınavlara hazırlanan ya da sınav peşinde o kurumdan o kuruma koşanlarda sisteme ve devlete karşı güvensizlik hissi uyandırır. Liyakate dayalı hizmete giriş sitemi inandırıcılığını yitirir. Daha da önemlisi, ileriye dönük olarak, kanun yoluyla statü değişikliği beklentisi doğurur.
Kamu kurum ve kuruluşlarında memur ya da işçi statüsünde göreve başlamak, özellikle 1999 Yılından sonra yapılan değişiklikler sonucunda, objektiflik ve liyakat ilkelerine dayanan merkezi sınav ve merkezi sınava dayalı merkezi yerleştirme sürecine bağlanmıştır.
Halihazırdaki mevzuata göre kamu kurumlarındaki sürekli işçi kadrolarına atanabilmek için şu sürecin izlenmesi gerekmektedir:
1) Sürekli işçi kadrolarına atanmak için öncelikle ÖSYM tarafından yapılacak merkezi sınava girmek zorunludur (Sınavdan muaf olanlar yönetmelikte sıralanmaktadır).
2) Sürekli işçi almak isteyen kamu kurumları Türkiye İş Kurumuna başvururlar ve almak istedikleri işçinin niteliklerini ve adedini bu kuruma bildirirler.
3) İş-kur, kendisine gelen işçi alım taleplerini ülke genelinde ilan yoluyla duyurur.
4) Sınava girmiş adaylar ve sınavdan muaf sayılanlar bu ilan üzerine İş-Kur‘un ilgili şubesine başvururlar
5) İş-kur başvuruları puan esasında değerlendirir ve açık işçi kadrosunun iki katını geçmeyecek sayıda adayı talep eden kamu kurumuna bildirir.
6) İşçi alacak kamu kurumu, İş-Kur tarafından kendisine ismi bildirilenler -ki bunlar toplam açık kadro sayısının en fazla (4) katı kadar adaydır- arasından tekrar bir sözlü veya uygulamalı sınav yaparak başarılı olanları sürekli işçi kadrosuna atar.
7) Bu ilandan başarısız olan adaylar açılacak diğer ilanları takip eder.
Kamu kurumlarına geçici işçi olarak atanacaklarda ise yukarıda anlatılan süreç yaşanmaz. Doğrudan ilgilinin başvurusu üzerine, atamaya yetkili amirle (veya yetkili kıldığı bir başka görevliyle) imzalanacak hizmet sözleşmesiyle geçici işçi statüsünde göreve başlanır.
Yukarıda (7) aşamada sayılan prosedürü atlayarak, kanun yoluyla doğrudan sürekli işçi kadrosuna atanma, liyakat ilkesi esasında düzenlenmiş yukarıdaki izleği (prosedür) geçersiz ve anlamsız kılacaktır.
Sonuç: Tek cümlelik değişiklikle "memurluk" rejiminin sonu
"Kamu Yönetimi Temel Kanunu", TBMM‘de görüşülerek kabul edilmiş, ancak Cumhurbaşkanının iade etmesi ve kamuoyundaki yoğun tepkiler üzerine tekrar gündeme alınamamıştı. Söz konusu temel kanun, kamu yönetim sistemimizi baştan sona değiştirmeyi hedefliyordu. Bir taraftan kamu yönetiminin yetkileri dağıtılıp merkezi idare parçalanırken diğer taraftan kamu personelinin statüsü değiştirilip, esnek istihdam anlayışına dayanan, güvenceden yoksun bir "şirket çalışanı"na dönüştürülmek istenmekteydi.
Temel kanunla top yekun biçimde yapılamayan değişiklikler, mevzuat değişiklikleri ile parça parça hayata geçirilmeye başlanmıştır. Köy Hizmetleri genel Müdürlüğünün Kaldırılması, kadro ve teşkilatının il özel idarelerine devredilmesi; İl özel idarelerinin teşkilat yapısının değiştirilmesi ve ileride yapılacak devirlere uygun hale getirilmesi; yerel yönetimlerin kendi memurlarının kendilerinin almasına olanak sağlanması; "memurluk" gibi güvenceli, liyakat ve kariyer sistemine dayanan statü yerine, esnek, güvencesiz, sözleşmeli statüsüne geçilmesi uygulamaları, sistematik olarak atılan adımları ve bu adımların Türk kamu yönetim sistemini ve kamu personel rejimini götüreceği noktayı özetlemektedir.
Bütün kamuoyunun geçici işçilerin statüsünde iyileştirme olduğu düşüncesiyle sahiplendiği ve eleştirmekten çekindiği 5620 sayılı Kanunla, satır arasında, sözleşmelilik uygulaması yaygınlaştırılmış ve memurluk sisteminin sonu getirilerek sözleşmeliliğe geçişin önü açılmıştır. 21 Nisan memurluk rejimimizin öldüğü tarihtir, başımız sağolsun... (Orhan SELİMBAYRAK, 20 Haziran 2007)