Kendisini ve ailesini doğanın yıkıcı etkilerinden ve etraftaki vahşi yaşamdan korumak için mağaraları barınak yapan insan için, bir barınak sahibi olmak, yaşamı devam ettirebilmek, aile birliğini, mahremiyeti ve en önemlisi güvende olabilmeyi sağlayabilmek için hala en önemli ihtiyaç, en önemli amaç.
Konutun insanlar için taşıdığı bu önemin farkında olan siyasetin de en önemli ilgi alanlarından biri "konut". Farklı nedenlerle ve farklı amaçlarla da olsa da, sağcısı da, solcusu da, liberali de konut konusuyla ilgili.
Konutu sosyal devlet olmanın gereği, temel bir insan hakkı olarak görüp değerlendiğinizde, sorun barınma sorunudur ve herkesin barınacak bir konut sahibi yapılması kamusal bir sorumluluk olacaktır. Nitekim, 1961 Anayasası‘nın "Sağlık Hakkı" başlıklı 49. Maddesinde, barınma sorunu bu sosyal devlet anlayışı doğrultusunda ele alınmış, "Devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbî bakım görmesini sağlamakla ödevlidir. Devlet, yoksul veya dar gelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayıcı tedbirleri alır" şeklinde düzenlenmiştir (http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa61.htm).
Konut konusunu "barınma hakkı" çerçevesinde tanımlayan, dar gelirlilerin konut sorununun çözülmesini devletin sosyal sorumluluğu olarak tanımlayan, bu anlayış, Özal-Evren işbirliği ile hayata geçirilen 12 Eyül rejiminin ülkeye dayattığı, 1982 Anayasası ile ortadan kaldırılmıştır. 1982 Anayasasının "Konut Hakkı" başlıklı 57. maddesi; "Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler" şeklinde düzenlenmiştir (http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/1113.html).
Bu tarihten sonra yapılan yasal düzenlemelerin temelini, kentlerin yağma alanı, konutların ise kar aracı olarak görülmesi anlayışı oluşturmaktadır. Bu çerçevede, dar gelirlilerin barınma sorununun çözümü, "Anayasaya monte edilen neo-liberal piyasacı anlayışın gereği olarak, devletin görevi olmaktan çıkarmış, piyasa kuralları çerçevesinde yerine getirilecek, bir ticari/finansal faaliyet olarak tanımlanmıştır.
Artık parası olan barınma sorununu çözecek, parası olmayan, örnek aldığımız ABD‘de olduğu gibi sokakta yaşayacak, sistemin ideolojik olarak devamını garantiye alabilmek için ibretlik vazifesi görecek, sisteme biat etmezsen halin böyle olur denebilecektir.
Bu çerçevede, kamunun konut konusundaki temel politika araçları yeniden tanımlanmış, kamu idaresi bu dönüşüm çerçevesinde yeniden yapılandırılmıştır. Yeni dönemin en önemli konut politika araçlarından birisi, "Kentsel Dönüşüm" diğeri ise bu dönüşümün finansmanını sağlayacak "mortgage" sistemidir.
Bütüncül planlama anlayışı bir yana bırakılarak, pragmatist bir anlayışla kentin geliştirilmesi ve "kötü" olduğu düşünülen alanlarına neşter atılması, bu alanların temizlenmesi ana fikrinden hareketle ortaya çıkan, kenti nokta müdahalelerle yani "kentsel dönüşüm" projeleri ile dönüştürme anlayışının ilk örnekleri, Bedrettin DALAN döneminde Gökkafes, Tarlabaşı Bulvarı, Park Otel gibi mevcut kentsel dokuyu yok sayan girişimlerle ortaya çıkmıştır.
Bu anlayış, 1989 yerel seçimlerinden sonra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olan Murat KARAYALÇIN tarafından Dikmen ve Portakal Çiçeği Vadi projeleri ile ve büyük ölçüde kabalıklarından arındırılarak sürdürülmüştür. "Derenin taşıyla derenin kuşunu vurmak" olarak özetleyebileceğimiz bir anlayışla sürdürülen, 89-94 dönemi Ankara uygulamalarının, AKP döneminde gerek TOKİ gerekse belediyeler tarafından yaygın şekilde kullanılan ve kentsel rant/dış finansman takasına dayanan "gelir paylaşımı" sisteminin fikri kaynağını oluşturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
2002 yılında iktidara gelen AKP döneminde, sosyal devlet ve kamu yararı anlayışını temel alan bütüncül planlama anlayışı bütünüyle terk edilmiştir. Neo-liberal 1982 Anayasasının temel mantığına da uygun olarak bu dönemde, kamu yararı amaçlı planlama yerine "serbest" piyasayı monte eden kentsel dönüşüm uygulamaları, kentlerin gelişimini yönlendirmek için kullanılan temel kentsel politika aracı haline getirilmiştir. Kentsel dönüşümün deprem yıkımını önleyecek sihirli bir şeymiş gibi sunulması da gerçekçi değildir. Yeni yapılacak konutlar da aynı müteahhitlerce inşa edilecek, aynı "denetim" sistemi tarafından kontrol edilecektir
Yasal altyapısı olmamasına karşın, AKP iktidarıyla birlikte, ülkenin her yerinde ve her ölçekte Belediyeler ve TOKİ tarafından uygulamaya konulan "Kentsel Dönüşüm Projeleri"nin dar gelirli kesimlerin konut sorununun çözümüne yönelik atılmış bir adım olmadığı, kentsel rantı artırmaya ve artan rantın, uluslar arası finans kuruluşları da sisteme dahil edilmek suretiyle ve büyük ölçüde denetimsiz olarak yeniden paylaşımının örgütlenmesine yönelik olduğu kısa sürede ortaya çıkmış, uygulama yapılan yerlerde, bu uygulamalara karşı ciddi vatandaş örgütlenmeleri söz konusu olmuştur.
Yasal zemini olmayan ve bu nedenle birçoğu yargı tarafından durdurulan kentsel dönüşüm uygulamaların, "yasal" hale getirilmesi amacına yönelik düzenlemeler 2005 yılından itibaren çeşitli isimler altında TBMM gündemine getirilmişse de, bizzat kentsel dönüşüm projelerinin mağduru kesimler ve Cumhuriyet Halk Partisinin sistemli muhalefeti karşısında başarıya ulaşamamıştır. Söz konusu yasal düzenleme 5 yıl gecikmeyle, 5393 sayılı Belediye Kanununun "Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı" başlıklı 73. Maddesinde yapılan düzenlemeyle gerçekleştirilmiştir.
Atılması gereken son adım, sistemin finansman ayağının bu sistemle uyumlu olacak şekilde yeniden tasarlanmasıdır. Gereken içinde devletin olmadığı, kamu sübvansiyonu içermeyen, kaynağın yurt dışından temin edildiği yeni bir konut finansman sisteminin kurulmasıdır.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, yapılaşma ayağı "kentsel dönüşüm olarak kurulan sistemin finansman ayağı, konut alacak kişiyi, bankacılık sistemi kanalıyla uluslar arası finans sisteminin müşterisi haline getiren "mortgage" sistemidir. Bu sistemde, ev alacak kişi, sermaye piyasaları aracılığıyla, hiç kimsenin doğru dürüst hesabını tutamadığı "türev" finansal enstrümanlarla sınırsız ölçüde karşılıksız para "yaratma" kapasitesine sahip kılınan uluslar arası finans sistemine uzun vadeli olarak borçlandırılacak, borcunu ödediği, kendisinin zannettiği evin uluslar arası sermaye piyasalarında, menkul kıymet adı altında defalarca kez satıldığının farkında olmaksızın ölene kadar borç ve faiz ödemeye devam edecektir.
Borcun bir ay ödenememesi, senelerce taksitlerini ödediğiniz ve bir gün gerçekten sizin olacağını hayal ettiğiniz evinizin elinizden gidivermesine sebep olacaktır. ABD‘de yapılan araştırmalar, çalışan aile reislerinin en büyük kaygısının işini ve buna bağlı olarak evini-ailesini kaybetmek olduğunu göstermektedir. Piyasanın en hassas parçası haline getirilen bu aileler, aile olarak birlikteliklerini koruyabilmek için piyasanın krize karşı korunması misyonunu gönüllü olarak üstlenmişlerdir. Hiçbir şey finans sisteminin sürdürülebilirliğinden daha önemli değildir.
İşini kaybeden, evini ve ailesini de kaybedecektir. Hep kullandığım bir örnektir. Dünyayı kurtaran süper kahraman Örümcek Adamın, mortgage taksitini ödeyemediği için halasının evinden atılması karşısında yaşadığı çaresizlik maalesef gerçektir ve bu durum Amerikan filmlerinde gördüğümüz istisnai bir durum veya bir fantezi değildir.
Sistemin, ülkemizin kamuoyunun gündemine girmesi, yazılı ve görsel medya tarafından "kira öder gibi konut sahibi olacağız" müjdesiyle kamuoyuna tanıtılan "Konut Finansman Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı"nın (kamu oyunda bilinen şekliyle "mortgage" kanunu) TBMM‘ye sunulmasıyla gerçekleşmiştir. Tasarı Cumhuriyet Halk Partisinin karşı çıkışına karşın, aynı kentsel dönüşüm kanununda olduğu gibi finans lobisinin desteği ve meclis çoğunluğunun oylarıyla kabul edilmiş, 06.03.2007 tarihinde resmi gazetede ilan edilerek yasalaşmıştır.
Amerikan halkı açısından rüyanın sonu anlamı taşıyan, 2008 tarihli mortgage krizi, gelecekleri dahil tüm varlıklarını konut kredisi ödemelerine ipotek eden milyonlarca Amerikan ailesini, evlerini ve geleceklerini ellerinden alarak, gerçeğin acı yüzüyle karşılaşmak zorunda bırakırken, sisteminin amacının dar gelirlileri konut sahibi yapmak olmadığı bir kez daha ve tartışmasız bir şekilde ortaya çıkmıştır.
2011 Seçim Bildirgesi, CHP açısından, konut politikalarıyla ilgili olarak bir dönüm noktası niteliğindedir. Partinin "Evimiz ve kentlerimiz için, herkesin başını sokacak bir yuvası olacak. herkes rahat bir nefes alacak" başlıklı broşüründe konut sorununa ve bu sorunun çözümüne yönelik olarak uygulanacak politikalar başlıklar halinde yer almaktadır (http://www.chp.org.tr/wp-content/uploads/konut.pdf ).
Söz konusu broşürde, "Herkese Kaliteli Ucuz Konut" başlığı altında "mortgage sistemi temel konut finansman sistemi olarak kabul edilip, dar gelirlilerin konut sorununun çözümü uluslar arası finans sisteminin kar hırsına bırakılmakta, AKP tarafından, konut üretiminin yegâne yolu olarak sunulan "kentsel dönüşüm" uygulamalarına sahip çıkılmakta, devletin, temel bir insan hakkı olarak, yoksul veya dar gelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayıcı tedbirleri alması gerektiği düşüncesi terk edilmektedir.
"Yeni CHP"nin bu tutum değişikliğini, ekonomik bağımsızlığı, siyasi bağımsızlığın önkoşulu gören ve bu ayırt edici niteliğinden dolayı "tutucu" olarak yaftalanarak, ülkesinde sosyal devleti bitirme görevini üstlenmiş olan adı "solcu" Papandreu Başkanlığındaki neo-liberal Sosyalist Enternasyonal tarafından sürekli eleştirilen antiemperyalist geleneksel CHP çizgisinden ciddi bir sapma olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır.
Konutu barınma aracı olmaktan çıkararak, parası olanların ulaşabileceği bir tüketim malı, yatırım aracı haline getiren, uygulandığı ülkeleri iflasa sürükleyip, bırakın insanları ev sahibi yapmayı, sokakta yaşamaya mahkum ettiğinin, orta sınıfı yoksullaştırdığının "bizzat söz konusu neo-liberal politikaların mimarlarınca, acaba bir yerde hata mı yaptık" denilerek sorgulandığı bir ortamda, geleneksel olarak kentli orta sınıfa ve emeğiyle geçinen kesimlere dayanan Cumhuriyet Halk Partisinde, Adalet ve kalkınma Partisince 8 yıldır uygulanmakta olan konut politikalarına ilişkin olarak yaşanan bu ideolojik dönüşümün sonuçlarını hep birlikte izleyeceğiz.