MEMLEKET MEVZUAT DERGİSİ 36. SAYIDA YAYINLANAN BİRGÜL AYMAN GÜLER‘İN KÖŞE YAZISI:
NOTLAR...
Barbarlık ile Uygarlık;
Lynton K. Caldwell adlı bir Amerikan profesörü, 1958 yılında Türkiye‘nin yönetimi üzerine bir makale kaleme almıştı. O makalede "Türkler feylesoflar ve şairler topluluğu olmadılar. Onlar için askeri ve siyasi işler hep daha önemli oldu" diyordu. Bu sözü o zmandan günümüze dek, bazen bir bilim adamından bazen köşeli gazeteciden, bazen şöhretli bazen değil ne çok kimseden duyduk.
Filozofu ve ozanı olmayan toplum olmak demek, uygarlık aleminde aşağılanmak demektir. Buna bir de "askeri-siyasal işlere önem vermek" eklenince, o topluma gerçekte söylenen "savaşçı-yağmacı-barbar" olduğudur. Bu değerlendirmeyi yapana "o senin görüşün" deyip geçmek düşünülebilir. Ne var ki, görüş sahibi bundan etkilenmez; çünkü barbar toplumları uygarlaştırmak, uygar olanın görevi diye çoktan kabul edilmiştir.
"Uygar", şu Tanrısal uygarlık için harekete geçtiğinde, "barbar" toplumun bazı üyeleri "basit ve sıradan insanlardan" olmadığını, dünyanın köylüsü değil aydınına ait olduğunu göstermek için hazırdır. Böylece uygar, basit-sıradan insanların işbaşına getirdiği Patrice Lumumba‘yı, Allende‘yi, Saddam Hüseyin‘i ipe çekerek Kongo‘ya, Şili‘ye, Irak‘a uygarlığın demokrasisini götürür. Demokrasi için Guantanamo adasında ya da havada uçan cezaevleri, Ebu Garib işkencehaneleri kurar.
İşin tuhaf bir yönü şu ki, ABD ülkesinin Amerikalı diye anılan toplumunun feylosofu ile şairi hiç yoktur. Bu toplumun filozofu-ozanı olmadığı gibi, örneğin destanları da yoktur. Bu "uygar"lar, kendi varlıklarını kendi içlerinde içsavaşla mümkün kılabilmiş, yaşamlarını aralarında bitmek bilmeyen bir çıkar pazarlığıyla sürdürebildikleri bir düzen kurmuşlardır. O yüzden de bu toplumun değerleri bireysel çıkar, tüketim, ‘günü iyi geçirmek‘ üzerine kurulu bir yaşam tarzı, ‘fast food‘ denilen kültür üzerine kuruludur.
İşin açık yönü şu ki, "uygar"lık adına ellerinde tuttukları ilahi buyrultu, sahip oldukları para ve silahlardan başka birşeye dayanmaz. Bu "uygarlık"ın ilahi güçlere dayandırdığı görev, gerçekte kendi çıkarından başka birşeye dayanmaz. Böyle bir temel ise, vahşilik ve zorbalıktan başka birşey üretmez.
Türkler uygarlığın destanlı toplumlarındandır. Bu halk destanlarıyla ozanlarıyla; düşünürleri ve önderleriyle; muhteşem Asya‘nın, Mezopotamya‘nın, uygarlıklar beşiği Anadolu‘nun temsilcisidir. Bu ulus, kendini yönetme hakkını elinden almaya çalışan "uygar"a karşı, kendini yönetme erdemini savaşarak savunmuş insanların topluluğudur.
Bir daha düşünmek gerekir:
Kim destanlı, kim destansız?
Kim uygar, kim barbar?
Kim işgalci, kim demokrat?