YAYED
YAYED
YAYED
YAYED
YAYED

Yerel Seçimler

E-Bülten

YAYED

YAYED GÖRÜŞÜ

 

Belde Belediyeleri ile Köylerin Yetkilerini Valiliklere Devreden 

24 Nisan 2012 Tarih ve 11085 Sayılı İçişleri Bakanlığı Genelgesi Üzerine 

YAYED GÖRÜŞÜ

 

Büyükşehirlerde belde belediyeleri ve köyler kaldırılıyor…

Bu köklü değişikliğe giden yolda İçişleri Bakanlığı, 24 Nisan 2012 tarihli bir genelgeyle 27 ilde belde belediyelerinin, 29 ilde köylerin yetkilerini valiliklere devretti. Buna göre büyükşehir statüsü kazanacak 13 ilin yanı sıra İstanbul ve Kocaeli hariç büyükşehir belediyesi bulunan diğer 14 ilde belde belediyeleri, İstanbul ve Kocaeli dahil söz konusu illerin tümünde köylerin yetkilerini valinin onayı olmadan kullanamayacak. Yerel seçilmişler, valinin izni olmadan hiçbir işlem yapamayacaklar. Henüz TBMM gündemine bile gelmemiş bir yasa taslağına dayanarak yayımlanan genelge Anayasa’ya, Belediye Kanunu’na ve Köy Kanunu’na aykırı bir nitelik taşıyor.

Genelgede büyükşehir belediyelerinin sınırlarının değiştirilmesi ve il nüfusu 750.000’den fazla olan 13 ilde büyükşehir belediyesi kurulması ile ilgili İçişleri Bakanlığı bünyesinde yürütülen teknik çalışmaların son aşamaya geldiği belirtiliyor. Genelgenin gerekçesi söz konusu illerdeki belde belediyelerinin taşınmaz mallarını elden çıkarmalarını ve borçlanmalarını engellemek. Zira taslak yasalaştığında söz konusu illerde büyükşehir belediyesi sınırları il sınırlarına kadar genişletilecek. İstanbul ve Kocaeli illerinde il sınırı 2004’te büyükşehir belediyesi sınırı haline getirilmişti. Şimdi bu uygulama diğer büyükşehirler için de geçerli olacak. Büyükşehir hizmetlerini 50 kilometrelik alanla sınırlayan 'pergel' uygulaması da değiştirilecek. Bu illerde belde belediyeleri ve köylerin tüzel kişiliği kaldırılacak, bunlar mahalle haline gelecek. Büyükşehir belediyeleri, bir yandan il genelinde su, kanalizasyon, yol-meydan yapımı gibi temel altyapımı yatırımları ve işletilmesinde, öte yandan imar görevlerinin tek elde toplanmasıyla toprak rantını yönetme işinde tek yetkili kurum haline getirilecek.

Genelgeye göre yeni bir düzenleyici işlem yapılıncaya dek söz konusu illerde (İstanbul ve Kocaeli hariç) belde belediyeleri her türlü taşınmaz tahsisi, satışı ve kiralanması, yeni personel istihdamı, iş ve toplu iş sözleşmesinin yapılması, yeni nazım ve uygulama imar planı yapılması, imar planı değişikliği ve revizyonu ile (inşaat ruhsatı işlemleri hariç) her türlü imar uygulaması, iş makineleri ve diğer taşıtların satılması, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 68. maddesindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla borçlanmaları ve ticari plaka verilmesi ile ilgili işlemlerini valilik onayı ile yapacaklar. İstanbul ve Kocaeli dahil olmak üzere söz konusu illerde köyler, taşınmaz tahsisi, satışı ve kiralanması, yeni personel istihdamı, iş sözleşmesi yapılması, iş makineleri ve diğer taşıtların satılması ve borçlanma işlemlerini mahallin en büyük mülki idare amirinin onayı ile gerçekleştirecekler…

Yönetsel vesayeti hatırlamak!

Türkiye’de üç yerel yönetim türü vardır: İl özel idaresi, belediye, köyler. 1982 Anayasası’nın yerel yönetimlerin kuruluşunu düzenleyen 127. maddesine göre “yerel yönetimler; il, belediye veya köy halkının yerel ortak ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir.” Türlerin birbirleriyle ne hiyerarşik, ne eşgüdümsel ilişkileri vardır. Yerel yönetim türlerinin her biri kendi başına bir yönetim birimi olarak kurulmuştur. Aynı coğrafyada yetki kullanan yerel yönetim türleri arasında eşgüdümleme gereği doğarsa, bunu belli bir coğrafyadaki tüm türleri topluca görebilen mülki makamlar –kaymakamlık ile valilikler- yapar. Mülki makamların bu işlevleri, her yerel yönetim birimiyle “yönetsel vesayet” adlı hukuksal ilişki çerçevesinde görülür. Bu ilişki Anayasa’nın 127. maddesinde düzenlenmiştir: “Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir.” Merkezi yönetim bu denetleme yetkisini, yasayla belirlenmiş konu ve biçimlerde kullanabilir. Ne var ki 2004-2005 döneminde kabul edilen yeni yerel yönetim yasaları, yerel yönetim sisteminin işleyişini valilik-kaymakamlık kurumunun etki alanından iyice uzaklaştırmıştı. İl özel idaresi ve belediye yasaları, bu idareleri merkezi yönetimle ilişkileri bakımından değil, doğrudan idarelerin nitelikleri bakımından, “idari ve mali özerklik” özelliğiyle tanımlamıştı. Böylece gerçekte mülki yönetimin yerel yönetimler üzerindeki yönetsel vesayet yetkisi fiilen ortadan kaldırılmıştı. Merkezi yönetim-yerel yönetimler ilişkisi bakımından başat konum özerklik ilkesiyle yerel yönetimlere kaydırılmıştı.

İçişleri Bakanlığı’nın genelgesi, “iyi niyetten uzak işlemlerin yürütülmesine imkân vermemek” üzere (birkaç ay sonra tüzel kişiliklerini tamamen kaldıracağını ilan ettiği) merkezin doğrudan doğruya yerelin yerine geçtiğini ilan etmektedir. Kanuna göre “özerk” olarak tanımlanmış belediyeler üzerinde hiyerarşik bir ilişki tesis edilmiştir. Merkez istediği zaman yerel yönetimlerin yerine geçebilecekse belediyeye neden özerklik verilmiştir? Merkez her zaman yasal olarak denetleme ve vesayet yetkisini kullanabileceği halde belediyelerin yetkilerini ortadan kaldırma yoluna giderek halkın iradesini yok saymıştır.

Genelgede, vali ve kaymakamların onay yetkilerini, Anayasa’nın 127. maddesinde belirtilen mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması ilkelerine uygun biçimde kullanarak iyi niyetten uzak işlemlerin yürütülmesine imkân vermeyecekleri belirtiliyor. Genelgenin vali ve kaymakamlara verdiği bu “olağanüstü” yetki hiçbir yasada tanımlanmış değil. Üstelik söz konusu yerel yönetim birimlerini iş yapamaz hale getirerek fiilen ortadan kaldırıyor.

Halka yakınlık ilkesine ne oldu?

Yerel yönetim reformlarına yönelen akademik eleştirileri “Yerel yönetimler demokrasinin beşiğidir”, “kamu hizmetleri halka en yakın yerden verilmelidir” iddiası ile savunulmuştu. 2003 yılında gündeme gelen Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nun amacı, merkezi yönetim işlevlerinin yerel yönetimlere devrini sağlamaktı. Bu politikanın savunması da “hizmeti halka en yakın yerden vermek” olarak yapılıyordu. 2004 ve 2005 yılında kabul edilen yeni yerel yönetim yasalarının gerekçe metinlerinde, maddelerinde de karşımıza çıkan bu cümleler, son otuz yılın dillerden düşmeyen iki popüler sloganı haline gelmişti. Yerel yönetimlerin küçük ölçekleri ve halka yakın olmaları nedeniyle toplumun kendi kendine yönetmesine olanak verdiği için merkezi yönetimden doğası gereği daha demokratik oldukları savunuluyordu. Şimdi hizmet alanları genişletilerek 29 ilde halka en yakın hizmet birimleri kaldırılıyor. Öte yandan karar yetkisini doğrudan ihtiyaç sahiplerinin kullanmasının, karar verme sürecinde doğru ve yerinde kararın, dolayısıyla kaynakların etkili kullanımının güvencesi olduğu ileri sürülürdü. Bu genelgeyle söz konusu illerde 2009 mahalli idare seçimlerinde yerel halk tarafından seçilerek göreve gelen belde belediye başkanları-belediye meclisi üyeleri ve köy muhtarları-köy ihtiyar meclisleri de yetkisiz kalıyor.

AKP’nin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi’nin Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamaya göre büyükşehir belediyeleri yasası AKP ve İçişleri Bakanlığı’nın ortak çalışmasıyla hazırlanıyor. Tanrıverdi, bu süreçte AKP milletvekillerinin ve belediye başkanlarının da görüşünün alındığını belirtiyor. Binlerce yerel yönetim biriminin tüzel kişiliğini kaldıran ve yerel seçilmişleri görevsiz-yetkisiz bırakan bu köklü değişiklik gerçekleştirilirken yerel halka neden sorulmuyor?

İdare bütündür!

Üniter devlet ilkesinin yönetsel örgütlenmeyi yönlendiren temel kavramı idarenin bütünlüğüdür. 1982 Anayasası’nın 123. maddesine göre idare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir. Yönetimin temel kuruluşu, işleyişi, yönetilenlerle ilişkileri yasayla kurulur. Yürütme organı Anayasa’ya ve yasalara uygun hareket etmek zorundadır.

Bu genelge, Türk kamu yönetiminin, kuruluş ve işleyiş mekanizmaları, yönetim ilkeleri bakımından tanımlanamaz hale geldiğini gösteren örneklerden biridir.

Yayed Görüşü kategorisindeki diğer başlıklar
YAYED Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği Ziya Gökalp Caddesi, No.30 Kat.5 D.17 06420 Kızılay / Ankara, (312) 430 35 60, yayedder@gmail.com
İşbu sitenin tüm hakları saklıdır. Web sitesi içerisindeki dökümanlar yazılar ve resimler kaynak gösterilse dahi, izin alınmadan başka web sitelerine, ticari yayınlara aktarılamaz, kopyalanamaz. © 2012
Web Tasarım