İSTİHDAM ÇALIŞTAYI
Serhat Salihoğlu: Değerli arkadaşlar bizim bir açılış konuşması yapmamız gerekiyor, onu Genel Başkanımızın yapması gerekiyor, fakat hasta. Sesi çıkmıyor, onun için bir merhaba dersiniz, değil mi?
Sonay Bayramoğlu: Özür dilerim. Bir haftadır grip dediler ama ağzımın içi yara oldu o yüzden uzun konuşamayacağım. Yaklaşık bir senedir toplumcu belediyecilik çalışmalarına başladık geçen yıl Şubat ayında, çeşitli konular belirlemiştik, bunlardan birisi katılım, diğeri dayanışma, şu ana kadar kentsel dönüşüm, ulaşım ve 2B üzerine çalıştaylar yaptık. Şimdi de İstihdam, çevre ve altyapı sonra da sanayiyle bitireceğiz çalıştayları. Bu çalıştaydan elde ettiğimiz sonuçları bir ulusal forum düzenleyerek bir araya getirmeyi düşünüyoruz.
Temel amacımız kısaca söylemek gerekirse şu: bugünkü neoliberal politikalara karşı, yerel yönetimler neler yapabilir, nasıl bir yeni yerel yönetim modeli geliştirilebilir çıkış noktamız, çünkü sosyal demokrat, bağımsız hiç fark etmez tüm belediye yönetimleri farklı partilerden de olabilir, aşağı yukarı bu neoliberal politikaları uygulamaya devam ediyorlar. Bu iki şeyden kaynaklanıyor birincisi kolay, şablona oturmuş durumda, kolay bir şablonu var. O yüzden kimse bunu sorgulamadan kabul ediliyor. Ama biz bununla devam edilemeyeceğini düşünüyoruz, bu nedenle de ortak aklı bir araya getirelim diye düşündük. İstihdam boyutunu bugün tartışacağız Bizim temel derdimiz şu yani Türkiye’de toplumcu belediyecilik bugünkü koşullarda nasıl geliştirilebilir. Daha önceye dönük kısmi yararlanabileceğimiz elbette tarihsel örnekler var ama bugün nasıl bir model geliştirmek gerekiyor, bunun temel ilkeleri neler olmalı, ona dair bizim çıkardığımız birkaç temel ilkenin biri katılım, biri de dayanışma bunu da belediye başkanlarıyla birlikte olduğumuz bir toplantıda tespit etmiştik. Çok ciddi bir sorun dayanışmada karşımıza çıkıyor, hem halkla belediyeler arasında, hem de belediye başkanları arasında hatta aynı partiden belediye başkanları arasında çok ciddi bir dayanışma eksikliği diyebileceğimiz bir sorun var. Katılım dediğimiz şey bizim gördüğümüz pek çok sosyal, toplumcu belediyecilik örneği bulunabilir Türkiye’de ama katılım dediğimiz mekanizmanın da gerçekten hiç olmadığını söylemek mümkün. Katılım denilen şey asla katılım değil, iki şey belirlemiştik ama bu başlangıçtı. Bu çalıştaylarla bundan sonra toplumcu belediyeciliği Türkiye’de gerçekleştirmek için ne tip ilkelere ihtiyaç duyarız onları çıkarmaya çalışıyoruz. Bunlardan biri de istihdam çok önemli, hem kette yaşan insan olarak hem de belediyede çalışan insanların belediye yönetimiyle olsun, belediyenin hakla ilişkilerinde çok önemli oluyorlar ve bizim bu konudaki diyeceğimiz şeyler nelerdir, herhalde onları tartışacağız, tekrar özür dileyerek saygılar sunarım.
Serhat Salihoğlu: Başkanımız da özetledi aslında, çalışma tarzı üzerine ben birkaç şey söylemek istiyorum, ondan önce iki arkadaşımız sonradan geldi kendilerini tanıtsınlar, Müfit Bayram ve Serdar Karaduman, sizler de hoş geldiniz. Çalıştaylarda çalışma tarzımız şöyle: sunuş yapan arkadaşlarımız var ancak bu sunuşlar bir konferans veya bir panel sunuşu değil, konumuzla bağlantılı olarak zaten dar davetli grubu ile bu toplantıları gerçekleştiriyoruz. Konumuzla bağlantılı olarak sunuş yapacak olan arkadaşlarımızın daha çok tartışılmasını istedikleri konuları ön plana getirmelerini istiyoruz ve o çerçevede konu tartışılsın istiyoruz, çünkü buradan bir görüş çıkaracağız, buradaki amacımız bu. Hem kendimizi bilgilendireceğiz tamam, ama aynı zamanda konunun uzmanları olarak, bir masa başı çalışması veya beyin fırtınası diyorlar ya, işte öyle bir çalışma yaparak, buralardan bir takım sonuçlar, politikalar oluşturmaya çalışacağız. Bu çalıştayların son adımı bir ulusal forum olacak, o forumu da bu yılın bahar aylarında gerçekleştirmek istiyoruz. Hem de bu forumda ortaya konulacak görüş ve düşüncelerle biraz da niyetimiz şu belediye seçimlerini etkilemek. Yani belediye seçimlerinde bir toplumcu düşüncenin ortaya çıkması veya ön plana çıkması için Derneğin gücü oranında gayet tabi katkı yapmak. Bu toplantılarımızı İzmir’de yaptık, Malatya’da yaptık, Mersin’de yapılacak, dışarıda yaptığımız çalışmaları belediyelerin desteğiyle yapıyoruz, dolayısıyla ulusal foruma belediyeleri de çağıracağız, onların da katkısını isteyeceğiz, çalışma tarzımız bu.
Bugünkü çalıştayımızda bir mevcut durumu görmemize yarayacak konuşmalar var, bir de iki bölümlü olarak düşünürsek ikinci bölümü de, bu işin bu toplumcu belediyecilik, belediye istihdamı meselesine genel olarak istihdam meselesine nasıl bakılmalıdır, alternatiflerimiz neler olmalıdır, bunları çok önemsiyoruz çünkü toplumcu olduğu iddiası olan belediyelerimiz var. Bu iddia ile seçimlere giren partilerimiz var veya belediye başkan adayları var, bunların bir kısmı da seçiliyor. Fakat seçildikten sonra bu mevzuatla bizim yapabileceğimiz iş bu kadardır diyerek belediye istihdamında emek ilişkileri ikinci planda kalabiliyor, orada da sığınılan şey: daha çok, ne yapalım işte kanunlar böyle... düşüncesi oluyor. Bunu bir şekilde aşmak gerekiyor, sonuçta biz bir belediye yönetmiyoruz şu anda serbestçe konuşabiliriz. Aramızda Sayın Tuncay Alemdaroğlu, geçmiş dönemde belediye başkanlığı yapmıştı onunla kimi toplantılarda karşı karşıya geldiğimiz de oldu bir takım konularda, şu andaki gibi değil de düşünce olarak karşı karşıya geldiğimiz konularda oldu. Bunlar olacak tabi... Alternatif bir istihdam politikası belediyelere özgü çıkarılabilir mi? Fazla uzatmadan, bir de şunu söyleyeyim. Saat 17.00’a kadar planladık, daha erken biterse de olur konuşacağımız şeyleri hızlı da konuşabiliriz.
Şimdi konusu itibariyle belediye istihdamında genel görünüm başlığı altında bir şeyler konuşalım, yani genel fotoğrafı ortaya koyalım. Onun için ben Erdal Eren’e söz vermek istiyorum. Bize belediye istihdamındaki durumu bir anlatsın, bilmediğimiz konuları da öğrenmiş olalım, onun üzerinden diğer arkadaşlarımıza da sırasıyla konuşsunlar. Buyurun.
Erdal Eren: Teşekkür ederim. Bu çalışma, çalıştay düzeninde bir çalışma olduğuna göre, elbette ki kendi fikirlerim vardır ama onlardan önce mevcut durumu, tartışmaya zemin oluşturmak üzere, kısaca özetlemek isterim. Yerel istihdam derken iki açıdan bakabiliriz. Biraz evvel siz de belirttiniz bir tanesi, belediyenin bir örgütlülük olarak istihdam ettiği personel ve bunun yapısı, hangi yöntemlerle bunu hayata geçirdiği, bir diğeri de ben onu açıkçası, kendi adıma daha çok önemsiyorum, yerel yönetimlerin istihdama katkısı. Sonuçta Türkiye gibi ülkelerde iş bulmak ciddi bir sorun. Bu çerçevede yerel istihdama katkısının yerel politikalarla uygulanacak olmasından dolayı daha önemli olduğunu düşünüyorum. Ama garip bir şekilde, benim asıl konum, tam da işin diğer tarafı. Mevcut belediye örgütünün ya da yerel yönetimlerin istihdam işleri... Tartışma rahat gitsin diye, birkaç bilgiyi paylaşabilirim. Ben Devlet Personel Başkanlığı’nda çalışıyorum. Herhalde şu anda yerel yönetimlerle ilgili merkezdeki en eski bürokratlardan biri oldum, çünkü özellikle ortaklarımız İçişleri Bakanlığındaki arkadaşlarımız veya Maliye Bakanlığındaki arkadaşlarımız, hızlı bir şekilde değişiyorlar, muhtelif yerlere atanıyorlar. Yerel yönetimler kadro rejimini belirleyen norm kadro sistemini projelendiren kişi ve mevzuatını hazırlayan bürokratlardan biriyim.
Genel istihdam yapısı olarak ülkemizde, dört ana istihdam şekli var.657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. Maddesinde istihdam şekilleri belirlenmiştir. Söz konusu 4. Maddenin (A) fıkrasında Memur, (B) fıkrasında Sözleşmeli Personel, (C) fıkrasında kamuoyunda 4/C olarak bilinen Geçici Personel ve (D) fıkrasında İşçi istihdam şekilleri tanımlanmıştır. Ama 657 sayılı Kanun işçilerle ilgili olarak İş Kanununa atıf yapar. Bu çerçeveden baktığımızda yerel yönetimlerde kamu istihdamı noktasında kamu örgütlenmesinin diğer kurumları ile çok büyük bir farklılık yok, yani belediyelerde de bu dört istihdam şekli çalışabiliyor. 4/C’yi, daha çok istisnai bir durum olarak ele alırsak, üç temel istihdam şekli içinde; memurlar, işçiler ve sözleşmeli personel eliyle gerek yerel yönetimlerdeki gerek diğer kamu kurumlarındaki kamu görev ve hizmetleri yürütülüyor.
Bu noktada hemen tartışacağımız sorun alanlarından birine geliyoruz. İtirazları duyar gibi oluyorum, çünkü hemen akla geliyordur... İyi ama gerek yerel yönetimlerde gerek diğer kamu kurumlarında bunların dışında birileri daha var, onlar da çalışıyor, onlar da emek harcıyorlar. İşte bu kategori bizim istihdam yapımız içinde gözükmeyen, çünkü doğrudan kamu idareleri tarafından istihdam edilmeyen, kamu idarelerinin hizmet alımı suretiyle yaptıkları sözleşmeler çerçevesinde ihaleyi alan taşeron şirketin personeli yine kamuoyunda bilinen adıyla taşeron işçileri dediğimiz kategori.
Cümleyi daha sonra bitirmek üzere bir yere koyacak ve istihdam şekillerine ilişkin karşılaştırmaya dönecek olursak, memurlar anlamında bakıldığında, memur istihdamında hakları, ödevleri, sorumlulukları anlamında bir farklılık yok, örnekse; Çevre ve Şehircilik Bakanlığındaki memur statüsündeki mühendis unvanlı bir personel ile, belediyedeki memur statüsündeki mühendis arkadaşımız arasında, hak, yükümlülük, sorumluluk, ödevler açısından herhangi bir farklılık yok, aynı mevzuata tabiler. İşçi istihdamı açısından da hak ve yükümlülükler açısından bir farklılık yok, yerel yönetimlerdeki işçiler de İş Kanunu ve ilgili mevzuatına tabidirler. Kadro rejimi açısından bakıldığında ise farklılık vardır. Kamu kurum ve kuruluşlarında kadro rejimi 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri çerçevesinde düzenlenirken belediyelerde 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 49. maddesine dayanarak düzenlenmektedir, 49. Madde, o maddeyi inceleyeniniz vardır mutlaka, kanun yazma tekniği açısından çok kötü yazılmış bir madde. Mahalli idarelerdeki kadro rejimi, yani nerede, hangi unvanda, hangi statüde kaç kişi çalışabilir soruların yanıtları, daha önce 190 sayılı KHK çerçevesinde merkezi idare kuruluşları tarafından belirleniyordu. Türkiye’deki genel sisteme belediyeler de dâhildi. Yapılan değişiklikle belediyeler ana rejimden çıkarıldı. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 49’uncu maddesi hükmü gereğince belediyelerdeki kadro rejiminin Devlet Personel Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığının müştereken belirleyeceği norm kadro esasları çerçevesinde yerel yönetimler tarafından belirleneceğini hüküm altına alındı. Dolayısıyla kadro oluşturma, kadroların belirlenmesi anlamında, belediyeler ana rejimden çıkmış vaziyette, çıkmış olması iyi mi kötü mü sorusunu tartışabiliriz. Ben yıllardan beri özellikle belediye başkanlarımızla bir takım tartışmalarda hep şu zorluğu yaşadım. Belediye başkanlarımız doğal olarak, ben halka söz verdim, bu sözümü yerine getirmek üzere geliyorum ve sizin koyduğunuz kurallar beni sınırlıyor diye eleştiriyorlar. Fakat o belediye başkanlarımızın iyi niyetlerinden hiç şüphe etmemekle birlikte, Türkiye’de 3.325 tane belediye vardı, biz yüzlerce, binlerce örneğini bazen gün içerisinde birkaç kez yaşadık. Şöyle yaşadık, kadro rejiminin serbest bırakılması, sınırsız olması talepleri şu şekilde yansıdı: Seçim öncesi, özellikle küçük belediyelerde belediye başkanları üç tane kadroya üç farklı aileden üç kişiyi atadığında bir sonraki seçimi garanti altına alıyor. Bunun hangi partiden olduğunun çok önemi yok, bu bir yöntem. Dolayısıyla bu noktada benim yaklaşımım da şu: bu konularda eşitlikçi, özgürlükçü ve iş yapmaya olanak verecek koşulları/kuralları yaratırsınız, bu koşullar/kurallar içerisinde genellik ilkesine de uygun olarak, hizmetler yürütülür. Sadece kadro rejiminde değil, yerel-merkez dengesine dair tüm alanlarda etkinlik, verimlilik ve kamusal hizmet sunumunun kalitesi ve yerel yönetimlerin kendi aralarındaki denge; bu koşulların/kuralların doğru ve isabetli belirlenmesine bağlıdır.
Bunu anlatıyorum, çünkü istihdama ilişkin kritik konular var, “norm kadro” kavramı... Özellikle 90’ların ortalarından itibaren çok popüler olmaya başlamıştı. Devlet Personel Başkanlığında bizlerin de çok haz etmemekle birlikte iştigal etmek zorunda kaldığımız bir kavram olarak karşımıza geldi. Genel ve katma bütçeli kurumlarda da norm kadro yapılacak diye duymuşsunuzdur, bir Bakanlar Kurulu Kararı çıkartıldı ama hayat bulmadı. Fakat mahalli idarelerle ilgili şöyle bir durum gelişti: yerel yönetimlerin genel kadro rejiminden çıkarılması ile birlikte 5393 sayılı Belediye Kanununun 49’uncu maddesi ile DPB ve İçişleri Bakanlığı’na belediyelerin kadro rejimi belirlenmesi görevi verildi.
Bu görevi yerine getirmek üzere bizden bir şeyler yapmamız bekleniyordu. Orada, şunu paylaşayım, bir takım öneriler geldi TODAİE’de toplantılar yapıldı, ilgili kurumlar TODAİE, İçişleri Bakanlığı... toplantılarda, karşımıza birkaç şey çıktı. Bir tanesi, belediyeler norm kadro çalışmalarını, şu “amerikan personel anlayışı”na uygun olarak, şirketler vasıtasıyla yaptırırlar, sonra İçişleri ile Devlet Personel Başkanlığı, bunları onaylar. Biz buna itiraz ettik, çünkü devletin çok ciddi kaynakları harcanacaktı. Örneğin kadro unvanlarının bir örnekliğini nasıl sağlayacaksınız, norm kadroya ilişkin bir çalışmada proje koordinatörü, mali işler koordinatörü, şu şu işler sorumlusu gibi rastgele birimler, kadrolar ve unvanlar oluşturulmuş ve bu çalışmanın onaylanması isteniyordu. Oysa kamu yönetiminin bir kadro rejimi, bir teşkilatlanma ilkeleri ve düzeneği vardır. Orada görülecek hizmete dair birim veya kadronun genelleştirilmiş ve standardize edilmiş kamusal bir karşılığı vardır. Teşkilatlanma yapısından kadro unvanlarına ve sayılarına kadar çalışmayı yapanlara göre değişen 3.225 tane farklı çalışma karşımıza gelecekti. Buradan yol alamayacağımız ve çok pahalıya mal olacağını düşündüğümüz için şunu yapmaya karar verdik. Şimdiye kadar biz devletin herhangi bir bakanlığında nasıl kadro rejimi belirleniyorsa ki bu şekilde belediyelerin kadro ihtiyaçlarını da karşılıyorduk, benzer yöntemle kamu yönetiminin genel kadro rejimi ile uyumlu fakat yerel hizmet gereklerine dayanan teşkilat ve kadro gereksinimlerini karşılayacak adı norm kadro olmakla birlikte, bir standartlar çalışması yapalım. Bu standartlar çalışmasında elbette bir sınır olacaktır, o nokta da elbette eleştirilecektir. Yani belediyelerin personel alması için önce kadrosunun olması gerekir. Kadronun sınırlanmış olması, ister istemez bir eleştiriyi hak ediyor. Ama sınırlanmamış olması bence daha büyük eleştiriyi hak ediyor. Aksi takdirde ucu açık bir şekilde gidecek ve örneğin bir belediye başkanı olarak ucu açık düzeyde kadro ihdas ederek personel alabilme durumuna gelecekti. O çerçeve adı norm kadro olmakla birlikte bir standartlar çalışması yapıldı ve bu yürürlüğe girdi. Bunu yaparken birkaç konu var, birincisi mevcutta çalışan özellikle kadrolu çalışan personelin hak mağduriyetine uğramamasına özellikle dikkat edildi, yapılan şuydu, belediyeler kategorilere ayrıldı, nüfuslarına göre, arkasından o nüfus gruplarındaki belediyelerin, niteliklerine göre bir ayrım yapmak istedik. Bulabildiğimiz birkaç özellik oldu, kültür turizm, sanayi ve ticaret özellikleri, buna göre aynı nüfus grubu içerisindeki belediyelerden herhangi biri bunlardan bir ya da ikisini taşıyorsa, bir ya da iki üst gruba dâhil olmasına olanak sağlandı. Arkasından belediyelerin teşkilat yapılarına ilişkin aynı gruptaki üst ve alt gruptakilerle bir illiyet kurulmak vasıtasıyla, teşkilat yapıları, yerine göre daire başkanlıkları ve müdürlükler şeklinde kadrolar oluşturularak belirlendi. Bu kadrolar, nüfus ve nitelik ölçeğine göre norm kadro cetvellerine işlendi. Örnekse Fen İşleri Müdürlüğü, belirli bir nüfustan sonra, belli bir ölçekten sonra fen işleri müdürünün yanına imar işleri müdürü kadrosu ihdas edilerek artan hizmetlerin iki ayrı müdürlük eliyle yürütülmesine olanak sağlandı.
Belediyelere belirlenen personel grupları içerisinden unvanları, maksimum sayılar belirlenmek üzere ki o sayılarda istatistik çalışmalar neticesinde elde edildi, istedikleri kadroları, unvanları bu rakamları aşmamak kaydıyla seçme imkânı sağlandı. Şu anda belediyeler kendi memur ve işçi kadrolarını, belediye meclislerinde bu yönetmelikteki kurallar çerçevesinde belirliyorlar ve belediye meclislerinde ihdas ediyorlar, Bu yönetmelikte hiç istemediğimiz halde bir kural konsun, sınır konsun amacıyla sözleşmeli personele ilişkin norm belirlememiz istendi. Sözleşmeli personel zaten tanımı gereği geçici işlerde istihdam edilmekte, geçici bir işin normunu nasıl belirleyebiliz? Fakat daha sonra orada da bir değişiklik oldu, artık sözleşmeli personel için geçicilik koşulu kaldırıldı ve bu güvencesiz istihdam şekli istihdam yaygınlaştırıldı. En sonunda şunu yapabildik, eğer illaki bir sınır konmak isteniyorsa yine o nüfus gruplarındaki belediyelerin sayıları ve kullanılanlar kadro unvanları ve sayıları tespit edildi. Bunların üzerine, şöyle söyleyeyim, norm kadro çalışması neticesinde, memur ve işçi kadrosu olmak üzere toplamda % 20–25 civarında kadro artırımı yapıldı. Normalde norm kadro çalışmalarında genellikle azaltma çıkar, oysa mahalli idarelerde yükselttik rakamı, çünkü aslında adında norm kadro geçmekle birlikte, bir standartlar çalışmasıydı. Kadro rejimini bu şekilde belirledik.
Tamamlamak istiyorum, daha sonra uygulamaya ilişkin şeyleri yapabiliriz. Memur istihdamı konusunda ki mahalli idarelerle genel katma bütçeliler arasındaki temel fark kadroların oluşturulma biçimlerine dairdir. Genel katma bütçede kadrolar bakanlar kurulu kararıyla Devlet Personel Başkanlığı, Maliye Bakanlığı ve ilgili kurumla bir komisyon oluştururlar ve kadrolar buraya gelir değerlendirilir ve bakanlar kurulu kararıyla çıkarılır. Kadro kütüğü dediğimiz kütüklerde değişiklikler yapılır, işte terfiler, boş kadro değişiklikleri genel katma bütçede böyledir. Mahalli idarelerde ise o bahsettiğim Norm Kadro Yönetmeliği ile düzenlenen aslında standartlar çalışması olan yönetmelik çerçevesinde yapılıyor. Memur istihdamında bunun dışında belirgin bir farklılık yok, ufak tefek mali haklara, ödüle ilişkin farklılıklar var. İşçi istihdamında da norm kadro söz konusu mahalli idarelerde de. Tartışmanın bundan sonrasında belki mutlaka değinilmesi gereken iki konu ile bitirmek istiyorum, tartışabilmek adına ben kendi yorumumu çok fazla katmak istemiyorum. Belediyelerde çalışanlar kimlerdir, memurlardır, işçilerdir, dört istihdam şeklinden bahsettik, hepimiz biliyoruz ki en çok çalışanlar, beşinci birileri, o beşinci birileri, işin ilginci belediye bütçelerinde dahi gözükmüyorlar. Hani “kadının adı yok” gibi, bu arkadaşlarımız bütçelerde bile gözükmüyorlar, çünkü bu arkadaşlarımız hizmet alımı yoluyla, mahalli idarelerde bir takım işlere göre istihdam edilen insanlar. Çok cüzi miktarlarda ücretlerle çalışıyorlar ve çoklar. Buradaki kritik nokta, yine bu konu açıldığında buna dair kendi görüşlerimi paylaşmak isterim. Ama bizi personel rejimi açısından, yönetim bilimi açısından rahatsız eden husus, hizmet alımı yoluyla kamu hizmetinde istihdam edilen taşeron işçiliğinin bu bahsettiğimiz dört ana istihdam şeklini ve, esas olarak memurluk ve kadrolu işçilik güvenceli istihdam şekillerini ikame etmeye başlamış olmasıdır, ama zaten baştan bu amaçla çıktı. Örneğin Zabıta Hizmetlerinin ki, zabıta hizmeti bir nevi kolluk hizmetidir ki, bunun dahi hizmet alımına açılmış olması, bu bana kalırsa çok vahim, ama başkaları için gayet normal. Dolayısıyla bu hizmet alımı personelin sayısını çoğaltması, güvensizliği ve gitgide diğer çalışma biçimlerini ikame etmeye gelmiş olması ciddi bir sıkıntı. Karikatür gibi, şöyle bir durumla karşılaştım: başkan yardımcısı... Son seçimden sonra, gittik bir belediyeye inceleme yapıyoruz, köşede birisi oturuyor, siz kimsiniz dedik, ben aslında başkan yardımcısıyım da, etkisizleştirilmiş, yetkisizleştirilmiş başkan yardımcısıyım, dedi. Daha sonra kendisini Başkan Yardımcısı olarak tanıtan bir kişi bizi karşıladı. Bir de baktık ki bu kişi hizmet alım yoluyla belediyede çalışan bir personel. Yani belediyenin personeli bile değil, fakat başkan yardımcısı, bu örnekleri biz de yaşadığımız için bir tedirginlik ister istemez oluyor. Belediye örgütlenmesi içerisinde genel görünüm bu.
Serhat Salihoğlu: Peki teşekkür ederiz hocam, burada iki tane önemli problem var, problem dediğim üzerinde konuşmamız gereken şey. Belediyeler özerk olsun, özerkliği güçlendirilsin filan diyoruz, bu personel konusunda, mevcut durumun alternatifi ne olmalı. Belediyeleri personel istihdamı konusunda serbest bıraksak ne olur, bu belediye özerkliği çerçevesinde değerlendirilebilecek bir konumudur. Bir de uluslararası örnekler nelerdir, bunları da belki bilmek bize yön verir. Çünkü norm kadro konusu hakikaten çok sınırlayıcı bir düzenleme, birçok bakımdan. Taşeronlaşma meselesine de zaten geleceğiz, o da konumuzun önemli parçalarından bir tanesi. Burada toplumcu belediyecilik açısından bu kısıtlamalar konusunda ne söylememiz gerekiyor, norm kadro düzeni konusunda ne söylememiz gerekiyor, bunu belediyelerin özerkliği çerçevesinde düşündüğümüz zaman nereye koyacağız, bu mevcut düzenlemelere karşı ne diyeceğiz? Bütün bunları tartışmamız gerekiyor. Özerklik diye bir düşünce var, ama özerk olmasın da diyebiliriz yani. Kişisel olarak ben belediyeleri çok yararsız örgütler olarak görüyorum bir tarafıyla, ama benim fantezi görüşlerimin önemi yok burada, toplumsal gerçeklikler söz konusu. Ama Can hocam, belki bu konularda, bu özerklik bağlamında, bunu nasıl değerlendirebiliriz, batıda durum nedir filan diye... Şimdi Erdal hocamın konuşmasını tamamlayan bir konuşmayı Candan Bey’den bekliyoruz. Konunun bütünlüğü kaçmasın diye önce bir mevcut tabloyu görelim, ondan sonra bu tablo içerisinde taşeronlaşmaya değineceğiz, alternatiflere değineceğiz. Türkiye’de belediyeler üzerine sayısal veriler hazırladı Candan, onları da görelim, böylelikle Erdal Hocamın çerçevesini destekleyen veya tamamlayan bir durum ortaya çıkacaktır.
Candan Er: Erdal Beyin sözü üzerinden başlamak istiyorum. En sona koyacağım konuyu şimdi konuşalım eğer söz verilmeseydi, ben soru olarak, tartışalım diye koyacaktım.
Çankaya Belediyesindeki işçi sayısı 1993 yılında yaklaşık 2000’lerin üzerindeydi, bugün 600’ler civarında ve norm kadro meselesi ilk tartışıldığında aklımda kaldığı kadarıyla 300 ila 400 civarında bir rakamdı Çankaya Belediyesinde norm kadro sayısı. Şimdi yıl 1993, 2000’ler civarında işçi belediye hizmetlerini görmeye çalışıyor, sonrası 20 yıl içerisinde kent büyümüş, sokaklar artmış, nüfus artmış ama işçi sayısı 400’lerde öngörülmüş. Bu büyük bir çelişki... Mesela o tarihlerde norm kadro sayısı 2000’ler civarında öngörülseydi eğer, işte nüfus artışına, sokak sayısı artışına, bir takım sebeplere bağlı olarak bu sayılar belli konular çerçevesinde artırılabilmenin yöntemleri bulunabilseydi, bu norm kadro meselesine çok da itiraz etmezdim. Çünkü öte taraftan Erdal beyin söylediği gibi, bir takım ölçüsüzlükler de var. 10 kişi ile çalışılması gereken yerde 30 kişiyle çalışan belediye başkanları da var. Bunlar arasında bir denge tutturmak gerekiyordu ama 400 gibi bir rakam bana o zamanlar şunu düşündürttü; belediye yönetimleri, belediye hizmetlerini kendi kadrolarıyla, yeterli kadrolarıyla görmek isteseler bile, işleri böyle yürütemesinler. 2- 3 bin işçi ile görülebilecek işler için 400 işçi öngörüldüyse ve daha 1,5- 2,5 bin işçi taşeron eliyle istihdam etmek zorunda kalsınlar. Belediye yönetimlerinin niyeti ne olursa olsun taşeronlaşma zorunlu hale geliyor. Buna teşne olan çok “sol”, sosyal demokrat” belediye yönetimler de var ama bu bir yana, gerçekten düzenli bir istihdamdan yana olsan da önüne bir engel halindedir, norm kadro meselesi, diye düşünmüştüm. Norm Kadro uygulamasının istihdamı sistemli düzenli bir çalışma düzeninden, taşeronlaşmaya, düzensiz, güvencesiz bir istihdama yönelteceği, bütün hizmetlerin taşeronlar eliyle gördürülmeye çalışılacağını düşünmüştüm. Süreç içerisinde öyle olup olmadığını gördük.
Burada işkolu rakamını verdik; 650 bin. Aslında bu işkolu doğru bir tanımlama değil ama fotoğrafı anlamamıza yardımcı olur yine de. Çünkü bu 650 bin rakamının içinde konut işçileri de var, bir şekilde SSK’lı olmuş ve SSK bildirimi yapılmış konut işçilerini de içeren bir rakam. Bunun 20–30 bin rakamını düşebiliriz bu rakamdan, ama aşağı yukarı belediyelerde bu civarda insan istihdam ediliyor. Biz bu rakamları nereden bulduk? Geçen yıl yaz boyu Bakanlıkla bir çalışma yürüttük, bu rakamlar 900 binler civarındaydı aslında, yalnız son yapılan mevzuat değişiklikleri ile yeni bir iş kolu ihdas edildi, güvenlik iş kolu diye, o iş koluna yaklaşık 250–260 bin civarında işçi aktarıldı. Bugün itibariye çalışanların % 27’si kamuda çalışıyor. Kamuda 178 bin kişi istihdam ediliyor, özel diye tabir edilen yerde de %78’i istihdam ediliyor Özelde 472 bin işçi istihdam ediliyor. Kamudakilerde sürekli ve geçici işçi diye ayrılıyor biraz önce söyledim özelde de sürekli geçici diye bir ayrım var. Şimdi şuna dikkatinizi çekmek istiyorum hem özel, hem geçici olan işçi sayısı 320 bin. bu yaklaşık bu iş kolundaki işçilerin yarısı demek. Yani iş kolundaki işçilerin yarısı en kötü koşullarda, güvencesiz, iş tanımı yok, sağlıksız koşullarda çalışıyor, asgari ücret veya buna yakın ücretlerle, çalışıyorlar en ağır çalışma ve sömürü koşullarında çalışıyorlar ve çaresiz biçimde çalışıyorlar. Belediye işi yapan çalışanların yarısının konumu bugüne göre ifade edersek, çok da yanlış ifade etmiş olmayız. Erdal beyin konuşmasının sonunda sözünü ettiği durum gerçekleşmiş durumda. Artık taşeronluk ve güvencesiz çalışma, kalıcı bir istihdam, başat istihdam modeli haline gelmiş durumda.
Erdal Eren: Candan bey bu tablo üzerinde, ben bir kere şeyi paylaşayım, kendi kurumumda da dâhil olmak suretiyle rakamlara hep ihtiyatla yaklaşıyorum, çok kolay değil çünkü. Yanlış anlamayın şu kadarını söyleyeyim kamuda çalışanlar sadece belediyelerde değil. Taşeron işçi sayısını, Maliye Bakanlığı da dâhil bir araya gelip bir türlü bulamıyoruz. Niye bulamıyoruz, çünkü yani bulamıyor idik belki şimdi bir kayıt sistemi ile iş kolaylaşmış olabilir, kodlar vasıtasıyla, ama dedim ya bu insanlar bütçede personel olarak gözükmediği için başka yerlerde personel olduğunu yakalamak gerekiyor, veri olarak doğru olduğunu varsayıyorum, burada da belediyelerde çalışan işçi sayısı mı 650 bin? Bu tablonun gösterdiği üç aşağı beş yukarı rakamlar değişir ama işçi sayısı 178 bin ise ki norm kadrodan tespit edilebilir, evet o civarda bir şey olması lazım, normu aşmasına rağmen. Toplamda bütün Türkiye için, bunun anlamı şu, 472 bininin taşeron işçisi olduğu belli, bu da vahim bir tablo.
Candan Er: Öyle...
Sonay Bayramoğlu: Türkiye’de sağlık sektöründe %80 deniyor, çok yüksek rakamlar bunlar.
Candan Er: Burada şöyle bir husus da belki parantez içerisinde söylemekte fayda var, örnek olarak söylüyorum. Çankaya Belediyesi Fen İşleri geçici kabul edilmiş olabilir, yani orayı ilk açtığında belediye oraya kayıt ettirmiş oluyor geçici kayıt ettiriyor, koskoca fen işleri geçiciliği yok besbelli, ama geçici diye tasnif edildiği için kayıtlarda böyle gözüküyor olabilir. Geçici- sürekli iş ayrımı biraz belirsiz olabilir ama kamu ve özel ayrımında çok net. Kamu sektörü bizi iş kolumuz bakımından, sürekli iş yerlerinden kastımız, belediyelerin kendisi, sonra, bağlı kuruluşlar ASKİ’dir, EGO’dur bu tür yerler. Özel şirketlerden kastımız, işte Diyarbakır’da Akkor temizlik hizmetleri, belediyenin temizlik hizmetlerini gören bir şirket. Veya belediye şirketleri İzelman gibi, Kent A.Ş. gibi Çankaya’nın Belde A.Ş. gibi ve tabi bina yönetimlerini anlatıyor. Bunlar devamlı işyerleri özel sektöre ait, burada özel sektörden kastımız belediye şirketleri dâhildir. Bütün bunların bir geçici diye adlandırılan 320 bin işçinin çalıştığı işyerleri var. O geçici belli bir mantıki zemine oturmuş değil.
Salondan Biri: Herhalde geçici şöyle ifade ediliyor, gerçi ihaleler yıllık yapılıyor ama mesela süreli yapılan işler, geçiciden kasıt o ama belediyedeki her yıl yeniden yapılan ihalelerde çalışan işçiler de mi geçici sayılıyor?
Candan Er: Tabi, bir başka türlü görebilmemiz mümkün değil.
Buraya iki tane haber koydum “İşçiler Gözyaşlarına Boğuldular” diye, yılbaşının hemen ertesi günü yılın ikinci günü, hiçbir gerekçe göstermemişler ve bunlar doğal olarak sendikasızlar, hiçbir arkaları yok, dayanışma içinde değiller ve tam anlamıyla bir çaresizlik içerisindeler. İkinci bir haber Radikal Gazetesinden bu sefer, Çalışma Bakanlığı yetkilileri, burada yapılacak bir şey yok, şikâyet olursa müfettişlerimiz inceleme yapar diyor, zaten bu işyerlerinde bir koruma veya güvence yok ve bu kategorideki işyerlerinde. Ve yetkililer diyorlar ki bir taslak var, ancak bir süredir tartışılan bu taslak, istihdam ile ilgili sınırlamaları kaldırıyor, işte bu tür taşeron çalıştırılmasıyla ilgili. Bu da taşeronluk uygulamasının daha da yaygın olması sonucunu doğuracak. Bu haberler, yılın ilk haberleri. Şimdi bu arada 2012 yılı 9 aylık kamu alımları istatistiğine baktığımızda 74 milyon lira imiş toplum kamu alımlarının tutarı. Yine aynı istatistiğe göre belediyelerin hizmet alımlarındaki ihale bedeli de 22 milyon lira, bu toplam kamu alımlarındaki oranı belediyelerde % 30 civarında olduğunu gösteriyor bize. 2003 yılında baktığımızda bu rakamlara, o zaman toplam tutar 4,5 milyon lira ve bunun yarım milyon lirası belediyelin hizmet alımlarına ait. Yani 2003’de %12 iken pay, belediyelerin hizmet alımlarındaki payı, 2012 yılında % 30’a çıkmış durumda. Sendikalı işçi sayısı 2013 yılında bugün bizim iş kolumuzda % 20 oranında, sendikasız işçi sayısı da %80 oranında. 1993 yılında bu rakamlar, sendikalı işçi sayısı % 92, sendikasız işçi sayısı %8’di arkadaşlar. Çok vahim bir tablo, burada iyiye yorabileceğimiz tek şey, belediye istihdamında kadın istihdamı. Kadın istihdamı % 11 bugün, bu 1993’de % 3’dü, bütün bu sayısal verilere ilişkin söylenebilecek tek olumlu gelişme bu. Bugün kamudaki sendikalılık oranı % 61, özel sektördeki sendikalılık oranı % 8, şimdi burada özel derken bunun da çok önemli bir kısmı belediye şirketleridir. Bizim sendika olarak üyelerimizin yarısı bu anlamda özelde çalışan işçilerdir. Engelli istihdamına yönelik benim ulaşabildiğim bir bilgi yok.
Yaklaşık 20 yıldır bu süreci hangi ihtiyaçtan yaşıyoruz, son yıllardaki tüm mevzuat değişiklikleri, belediyelerin daha iyi, daha ucuz hizmet verebilmesi için mi yapılıyor, yoksa yeni işçi alımını engellemek, taşeronluk aracılığı ile kamu kaynaklarını peşkeş çekmek üzere mi yapılıyor? Bugün belediyelerde maliyetler azalmış ve hizmet kalitesi artmış mıdır? Bunları aslında soru olarak ortaya koyuyorum ve teşekkür ediyorum.
Serhat Salihoğlu: Biz de Candan’a teşekkür ediyoruz, bunların hepsini konuşacağız, daha bunlara ilişkin sunuşlarımız da var. Ben bir şey ekleyeyim Bugün kamuda aşağı yukarı 400 bin işçi çalışıyor, kadrolu tabir ettiğimiz işçiler ve geçici tabir ettiğimiz geçici işçi de 20 bin galiba. Bütün kamuda 410 bin civarında işçi çalışıyor, gördüğünüz gibi sadece belediye hizmetlerinde taşeronda 472 bin işçi var sadece belediyelerde. Belediyeler en fazla taşeron işçinin çalıştığı sektör, ikincisi sağlık sektörü. Artık bizim kamu hizmetlerimiz taşeron işçiler eliyle görülüyor, yani devletin temel istihdam biçimi haline dönüşmüş durumda, taşeron istihdamı öyle de diyebiliriz.
Müfit Bayram: Bir yandan kamu hizmeti dediğiniz şey kamu hizmeti olmaktan çıkarılırken, istihdam da ona paralel olarak istihdam yapısı da değişmiş birbirine paralel bir süreç aslında.
Serhat Salihoğlu: Aynen öyle. Burada Candan’ın sunumun da Bakanlığın kategorilerini kullanıyoruz da, İş Hukuku bakımından bu geçicilik, kalıcılık nedir, Selçuk bizi biraz aydınlatsın yani, bu geçici işçi kime diyoruz, kadrolu işçi kime diyoruz, kısaca oradaki karışıklığı gidermemiz lazım onu açarsan.
Selçuk Ertan: O galiba eskiden beri uygulana gelen belediyelerde 30 günü aşmayan işlerde geçici işçi çalıştırılabilir şeklinde bir uygulama vardı, ama işin esası, süresi 30 günü geçmeyen işlerde çalışan işçilere geçici işçi deniliyor. Ama belediyelerde 30 günlük, bir iş yok hepimizin bildiği, yani bütün işler süreklidir hep de 30’ar günlük, birer aylık vize alarak yapılabilir onun için adam/ay meselesi vardır. Her ay işte, şu kadar adam/ay işçi çalıştırınız diye müsaade edilirdi, belediyelerde onun üzerinden istihdam ederlerdi işçileri. Bunlara biz geçici işçi diyoruz ve işte yıllar süren yargılamalar sonucunda bunların Borçlar Kanununa göre zincirleme akit olduğu ve dolayısıyla birden fazla kez böyle çalıştırılan işçilerin artık geçiciliğinin kalmadığı, belirli süre akdinin söz konusu olmadığı, belirsiz süreli hizmet akdine dönüştüğü yolunda yargı kararları çıktı. Ve diğer kadrolu işçilerden, iş kanunu bakımından hiçbir farklarının olmadığı, alacakları, ücretleri, toplu sözleşmeden yararlanmaları, kıdem tazminatları, ihbar tazminatları, iş akitleri bakımından hiçbir farkının olmadığı ortaya çıktı. Ama geçici işçi statüsünde oldukları, diğer işçilerden farklı oldukları yolunda oldukları konusundaki inanç hem işçiler arasında hem de belediye yönetimleri arasında devam ede geldi. Ama işin özü budur, geçici işçilik belediyelerde yoktur, iş hukuku bağlamında ama öyle bir adlandırma vardır o yönde bir çalışma statüsü vardır.
Erdal Eren: Belediyelerde geçici işçi çalıştırma düzenimiz şöyle, doğru ya da yanlış olan bu ki bana kalırsa da yanlış, sürekli işçi ve geçici işçi ayrımı yapılmış yıllar evvel, bu terminoloji kullanılıyor, ama aslında kastedilmek istenen kadrolu olan işçiler, bir de kadrosu olmayan işçiler. Fakat bu geçici işçi noktasında yaygınlaşmış, son olarak, sizin de söylediğiniz gibi iş hukuku uygulaması bakımından farklı olsa dahi, mahkemeler bu yolda karar vermiş olsa dahi, bu sefer işverenler de karşı önlemlerini aldıkları için, bu geçici işçi konumundaki arkadaşlarımızın ciddi mağduriyeti söz konusuydu. Son olarak 5620 sayılı Kanunla hem tanımda düzeltme yapıldı, hatırlarsınız kamuda çalışan geçici işçilerin, sürekli işçi veya ilgisine göre sözleşmeli personel pozisyonlarına geçirilmelerine dair bir düzenleme yapıldı. Bence o da çok kötü bir düzenlemeydi, tek paragrafta halledilecek bir iş sayfalarca yazılarak karman çorman hale getirildi. Ama her hareket beraberinde, toplumsal yansımalar hesaplanarak hayata geçirildiği için sanırım olayı uzun uzun yazarak düzenlemeye ihtiyaç duydular. Ben komisyondaki arkadaşlarıma da aynı şeyi söyledim ne yapmaya çalışıyorsunuz, tek paragrafla kadroları da ihdas edersiniz, kişileri atarsınız hem de işçi olarak atarsınız, kadrolu işçi haline getirirsiniz olur biter diye ama yapmadılar, daha farklı bir yol seçtiler. Orada şöyle bir düzenleme oldu, 5620 sayılı Kanun ile, geçici işçiler sürekli işçi kadrolarına ya da sözleşmeli personel pozisyonlarına geçirilirken, 657 sayılı Kanunun kritik maddelerinde düzenlemeye gidildi, ama o günkü kadroya geçiriliyor sevinci içerisinde biz bunu hiç kimseye anlatamadık. Birinci müdahale bu bahsettiğimiz konuya dair, 657 sayılı Kanunun istihdama ilişkin 4. Maddesinin işçi tanımına dair (D) fıkrasında ayrıntılı düzenlemeye gidildi. Esasında yukarıdaki sıralananlar dışında kalan personel işçidir diye çok kısa tanımla İş Kanununa atıf yapan bir fıkra idi. Geçici işçiler için kamu kurumlarında işte bu mahkeme kararlarıyla belki uygulamayı düzenlemek adına 5 ay 29 gün yani 6 aydan az çalışma kaydı getirildi. Dolayısıyla belli bir kamu kurumunda geçici işçi olduğunuzda 5 ay 29 gün çalışabiliyorsunuz, ama bu demek değildir ki, bir belediyede 5 ay 29 gün çalışırsınız da, sonra başka bir belediyede 5 ay 29 gün çalışamazsınız. Fakat kritik olan nokta birincisi bu bahsettiğimiz uygulamalar olmasın diye 5 ay 29 günde kapatılmış olması bu işin, çalışamıyor hiçbir şekilde aynı kurumda. İkinci bir değişiklik; sadece 4. maddenin (D) fıkrasında değil (B) fıkrasında da bir değişiklik yapıldı.
İşte bugün birazdan muhtemelen tartışacağımız mahalli idarelerde sözleşmeli personel kadroya geçirilecek mi geçirilmeyecek mi durumu var, 5620 ile şu yapıldı: eskiden sözleşmeli personel dediğimiz bir kategori vardı, bu kategori, örneğin bir belediye, küçük bir belediye bir tane köprü yaptıracak, o köprü için bir tane mühendise ihtiyacı var. Bu işlerde uzman bir mühendisle bir yıllığı anlaşıp, köprünün teknik işlerini yaptırıyor ihtiyacı bittikten sonrasında sözleşmeyi sonlandırıp ihtiyacı olmayan uzun vadeli istihdam ilişkisine girmiyordu. Buradaki sınır sözleşmeli istihdamın teknik veya geçici olması ve istisnai bir durum olması idi. Bu kısıtlamalar ile sözleşmeli istihdamın yaygınlaşarak güvenceli istihdamın alternatifi olmasına engel olunmuştur. Şöyle söyleyeyim, işte biraz önce Candan Bey rakamlar verdi, Türkiye’de örneğin 98–99 yıllarında, sözleşmeli personel sayısı belediyelerde 700 civarındaydı, nadir durumlarda belediyeler bunları kullanıyorlardı. 5620 sayılı Kanunla, işin geçicilik şartı ve koşulları ortadan kaldırılarak, Türkiye’de tüm kurumlarda olmak üzere sözleşmeli personel istihdamının kısıtlamaları kaldırıldı, o yüzden de şu an itibariyle evvelki yıl kadrolara geçirilmiş olmalarına rağmen, sözleşmeli personel istihdamı kısıtlanmadığı için yine ciddi bir birikim oluşmakta.
Yıldırım Koç: Serhat, sürekli işle ilgili 4857’de bir hüküm var, o hüküm hala yürürlükte. Bu 1475’de de vardı, yanılmıyorsam 3008’de de vardı, Nitelik bakımından en çok 30 iş günü süren işlere süreksiz iş, bundan fazla devam edenlere sürekli iş denir. Yani Yasadaki sürekli, süreksiz iş ayrımı geçici işçilikten farklı bir olay, bu ikisini özdeşleştirmemek gerekiyor.
Selçuk Ertan: Ama bununla başladı, 30 günün altında çalıştırıyor geçiciliğin kaynağı böyle başladı, onlar için müsaade alınmaksızın çalıştırılmak söz konusuydu, belediyeler için. Onu aşama aşama yaygınlaştırdılar.
Erdal Eren: Bir de diğer taraf daha mühim. Geçici işçi olmaz, işin kendisi geçicidir. İşçi işçidir, iki gün çalışır, on gün çalışır, sürekli çalışır işçi olma niteliği açısından bir şey fark etmez. Ama bizim mevzuatımızda geçici iş ile birlikte yanlış bir terminoloji olarak geçici işçi ibaresi kullanılıyor.
Yıldırım Koç: Yalnız biliyorsunuz 1475 uygulamasında Yargıtay kararlarıyla zincirleme akitlerin belli bir sözleşmeye dönüşmesi yerleşmişti ama. 4857’de esaslı bir neden olmadığı takdirde hükmü, esaslı bir neden gerekçesi ileri sürerse zincirleme akitler otomatik olarak belirsiz süreliye dönüşmüyor. O çok nettir bakın. 4857’in olumsuzluğunun biri odur 12. madde şöyledir. Belirli süreli iş sözleşmesi esaslı bir neden olmadıkça birden fazla üst üste zincirleme yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi, başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. 1475’de açık hüküm yoktu, Yargıtay kararlarıyla yazılmış. Ayrıca esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri belirli süreli olma özelliğini korur.
Selçuk Ertan: Şimdi diyelim ki siz birini üç sene böyle çalıştırdınız, son sene böyle çalıştırmadınız bunun nedenini orada açıklayacaksınız. İşte iş güvencesi orada başlayacak, akit orada başlayacak.
Salondan Biri: Dediğim gibi bir iş vardır ve onun süresi bellidir, nedir ihale edilmiştir süresi 1 yıldır örnek veriyorum 3 aysa 3 aydır, dolayısıyla esas neden budur yani.
Salondan Biri: İhaleyi yapıyorsunuz belediyelerde 1 yıl temizlik işleri yapılıyor, o bir yılın sonunda ikinci yıl çalıştırıldığında üçüncü yıl işten çıkarıldığında zaten ihale bitti diyemiyorsunuz, zaten. Aslında yargı kararları şimdilik en azından yine zincirleme iş sözleşmesi olarak sayıyor, çünkü taşeron firma benim ihalem bitti diyor. Belediye veya hastane ihale bitti diyor, ama iş bitmedi belediyenin temizlik işi, biten bir iş değil; yani ihale değişikliğini neden saymıyor mesela. Esaslı neden belki işin gerçek anlamda işin geçici olması, mesela, hastanenin çatısını, belediyenin çatısını veya geçici bir köprü örneği gibi olabilir belki, ama belediyenin temizlik işi sürekli. Belediye şirkete bu işi yaparken şu işçiyi çalıştırmak zorundasın diyor. Henüz diyor, ama bundan sonra der mi bilemiyorum.
Tuncay Alemdaroğlu: Şimdiki durumu bilmiyorum, öncesini biliyordum. Şimdi temizlik şirketinin belediye ile olan sözleşmesi bitti, ikinci ihaleyi bir başka şirket aldı, şimdi birinci şirketin işçisi, belediyenin çöp hizmeti devam ediyor diye ikinci ihaleyi alan şirkette çalışmak için açtığı işe iade veya tazminat davası lehine mi sonuçlanıyor? Bunu pek anlamadım.
Selçuk Ertan: Orada şöyle bir parantez var, işçiler belediyenin görüş ve talimatıyla yeni şirketle de çalışmaya devam ediyorsa, yoksa sizin dediğiniz gibi, yeni bir şirket geldi kendi işçisini çalıştırdı bu durumda değil.
Tuncay Alemdaroğlu: Şimdiki durumu bilmiyorum, öncesini biliyordum. Şimdi temizlik şirketinin belediye ile olan sözleşmesi bitti, ikinci ihaleyi bir başka şirket aldı, şimdi birinci şirketin işçisi, belediyenin çöp hizmeti devam ediyor diye ikinci ihaleyi alan şirkette çalışmak için açtığı işe iade veya tazminat davası lehine mi sonuçlanıyor? Bunu pek anlamadım.
Serhat Salihoğlu: Şimdi değerli arkadaşlar bunu burada noktalıyoruz. Bunu konuşabiliriz, taşeronlaşma meselesine de ayıca bir sayfa açacağız, çünkü onunla ilgili konuşacak arkadaşlarımız var. Bu iş hukuku konusuna bir girersek iki gün konuşuruz. Bir de değişiklikler var, mesela ulusal istihdam stratejisi diye bir biliyorsunuz hükümet planı var. Orada bu zincirleme hizmet akdine dönüşmenin engellenmesi söz konusu, plan olarak bunlar henüz gerçekleşmemiş. Ne bileyim bu İş Kanunu 2. maddede taşeronlaşma konusunda bir düzenleme var, bugünkü durumu biraz tersine çevirecek planlar var. Bizim eksik kaldığımız bir şey var onu İpek Hanım tamamlayabilir mi acaba? Bu kamu personeli sistemiyle ilgili olarak, belediyelere özgü, şimdi hep işçileri konuştuk. Tüm Bel Sen’den bir arkadaşımız gelecekti Evren gelecekti onun işi çıktı gelemedi, ama sen de uzmansın bu konuda, bize biraz bilgi versen, tamamlasın bu tabloyu, işçileri konuştuk, genel durumu konuştuk, sözleşmeli veya 4A diyelim o konuda söyleyeceğin şeyler var mı belediyelerle ilgili.
İpek Özkal: Ben Erdal beyin sunuşunu kaçırdım, muhtemelen norm kadro konusunda kendisi bilgi vermiştir. Hiç hazırlıklı değilim, dinleyici olarak gelmiştim ama aklıma gelen şeyleri söylemeye çalışayım. Belediyelerde personel meselesi önemli, öncelikle 2004’deki yeni belediye Kanunundan önceki düzenlemelerde yetki, merkezi yönetimdeydi belediye personelini atamada, İçişleri Bakanlığı yerel yönetimlerin personel işlerinden sorumluydu. İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı, bu anlamda merkeziyetçi bir sistem vardı. 2004 yılından sonra 5393 sayılı Kanunla, 5216 sayılı Kanunla yetkiyi norm kadro ile beraber belediyelere aktaracağını söyledi merkezi hükümet. Aslında bunun özünde yatan neden, yerelleşme, özerkleşme tartışmaları. Bunun için de çeşitli mevzuat düzenlemelerine gidildi, ama istenilen gibi olmadı, özellikle nüfus esası, sanayileşme ölçütünün konulmasıyla beraber bu yetki belediyelere verilmedi, aslında daha da çok kısıtlandı. Bunun dışında artık belediyeler merkezi personel sisteminden yani kamu personeli seçme sınavından alınan belli bir puandan sonra belediyelere başvuru sistemi ile belediyeler kendi personelini kendileri seçmeye başladılar bu anlamda. Belediye başkanları, büyükşehir belediye başkanları bu anlamda güçlendi, yetkili kılındılar, çünkü en son atama işlemini gerçekleştiren bu başkanlar oldu. Bu belediye personel sorununu ne kadar çözer? Belediyeler personel meselesinde siyasal kayırmacılığın en çok yaşandığı alanlar. Bu nedenle personel istihdamı bir türlü reformize edilemiyor. Belediyedeki personelin bu kayırmacılık uygulamalarından dolayı çalıştırılamadığı söyleniyor.
Memur ve sözleşmelilik ayrımına baktığımız zaman, memurluk artık çok fazla tercih edilen bir istihdam biçimi değil. Belediyeler sözleşmeli, hatta sözleşmeli de olmazsa taşeron personel çalıştırmayı daha çok tercih ediyorlar. Nakil meselesi burada önemli, kişi belediyeye girdiği zaman belediyede çalıştığı zaman, ailesi ve akrabaları ile beraber aynı şehirde yaşayıp farklı bir şehre gitmemek istiyor. Farklı bir yerde çalışmamak istiyor, bu sebeple da direniyor nakil olmaya, Belediyeler de bunu kırmak istiyorlar yani, elindeki personeli işte gerektiği zaman farklı yerlere göndermek, nakil etmek vs. istiyorlar, ama bu pek mümkün olmuyor bu anlamda personel çalıştırması zor. Bir de belediyelerde kısmi zamanlı sözleşmeli personel diye yeni bir uygulama başladı, bu son belediye kanunlarından 2004 – 2005 yılından sonra. Sözleşmeli personeli biliyordum, ama bir de kısmi zamanlı sözleşmelilik diye bir şey çıktı. Kısmi zamanlı sözleşmeli personel, sadece belli başlı kadrolar için söz konusu, mühendislik, avukatlık gibi kadrolar için söz konusu, en fazla da bir tane kısmi zamanlı sözleşmeli personel çalıştırılabiliyor. Bu da sözleşmenin yeni bir türü olarak ortaya çıktı, biz sözleşmeliliğin farklı türlerini biliyorduk zaten 4/b diyorduk, işte tiyatrolarda çalışan sözleşmeli personel, sağlıkta 4329 sayılı Kanunla çalıştırılmaya başlanmıştı, ilk defa bir Bakanlık için sözleşmeli personel kanunu çıkmıştı. Bunun dışında bu farklı bir uygulama İş Kanunu ile alakalı değil. Sözleşmenin belki yeni bir biçimi diyebiliriz. Dediğim gibi üst kurullarda sözleşmelilik vardı ama artık farklı bir istihdam türü olarak karşımızda duruyor, tabi incelenmesi gerekiyor neyi ifade ettiği.
Tuncay Alemdaroğlu: Norm kadro verilirken de şu kadar sözleşmeli personel çalıştıracaksın diye belirtiliyor mu?
İpek Özkal: Sizin bir sunuşunuzda dinlemiştim aslında Devlet Personel Başkanlığı daha çok memur üzerinde durdu, özellikle memur alımının üzerinde durdu, ama aslında belediyeler memurluk yerine sözleşmeli çalıştırmayı tercih ediyorlar bu anlamda, memur kadrosu duruyor, belediyeler bunu yapıyorlar, o kadroya farklı atama yapmamak koşuluyla, belediye orada sözleşmeli personel çalıştırıyor. Böyle bir yöntemi de kullanıyor, o kadroyu boş bırakma karşılığında sözleşmeli personel çalıştırabiliyor. Bu norm kadro uygulaması değil, ama uygulamada yapıyor bunu. Bu norm kadro belediyelerin personel ihtiyacını çözecek mi, bence çözmeyecek, çünkü norm kadroda aslında yapılması gereken şey, iş tanımıdır. Personel sistemini düşündüğümüz zaman, kariyer sistemi ve kadro sistemi diye baktığımız zaman, kadro sistemi bizim Amerikan sistemi dediğimiz kadro sisteminde iş tanımları yapılır, yapılan bu iş tanımlarından sonra, kurumun planı ortaya çıkarılır. Mesela A kişisi derki, günde 50 tane mektup yazacak. 80 tane telefona bakacak, işte şu şu işleri yapacak, böyle çok ayrıntılı iş planları ve tanımları çıkarıldıktan sonra norm kadro ve bunun akabinde performans ve değerlendirme çalışmalarının yapılması gerekiyor. Şimdi performans değerlendirmesi çalışmaları yapılıyor ama neye göre yapılıyor? Çünkü Türkiye’de tanımlanmış bir kadro yok, yani kadrodaki iş tanımı yok daha doğrusu. O kadroda çalışan bizim sistemimiz personel üzerinden, kariyer sistemi üzerinden kurulu bir sistem. Şimdi bunu tamamen özellikle belediyeler üzerinden kadro sistemine doğru bir evriltme, bir dönüştürme çalışması var, ne kadar başarılı olduğunu göreceğiz ama sadece belediyelerle sınırlı kalmıyor bu performans değerlendirmesi. Son dönemde çıkan kanun hükmünde kararnamelerle beraber bütün kamuya çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Şimdi güvenlik hizmetleri sınıfı için yapılıyor, zaten Milli Eğitimde tartışılıyordu, Milli Eğitimde üst düzey yöneticileri için getirildi vs. çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Bu anlamda memur ve sözleşmeli açısından baktığımızda çözülmesi gereken çok problem var. Artı belediyeler dediğim gibi, belediyeler memur kadrosunda bile kendileri sözleşmeli personel çalıştırmayı yeğliyorlar. Bunun dışında kalan hizmetleri de taşeronluk yoluyla dışarıdan alıyorlar. Hazırlıksız bu kadar konuşabildim, kusura bakmayın.
Tuncay Alemdaroğlu: Bir şey sorabilir miyim? Belediyelerde örneğin sözleşmeli personel olarak başkan yardımcısı, zabıta müdürü istihdam edebiliyor mu, bunlar kamu adına yaptırım gücü olan makamlar, zabıta ve başkan yardımcısı. Bunların memur kadrosunda olması yasal zorunluluk değil mi?
Erdal Eren: İpek hocam da söyledi, norm kadro çalışması aslında, adında norm kadro geçmesine rağmen, refleksleri toplumcudur, ben öyle düşünüyorum, başkası öyle düşünmeyebilir, doğaldır. Şundan dolayı toplumcudur, bir, çalıştırılan kadro sayısını artırmıştır; iki, sınırları belli genellik ve eşitlik ilkesine uygun bir yapı oluşturmuştur. Bu noktalarda adına rağmen toplumcudur, diğer taraftan, kadrolarda standardizasyon sağlamıştır.
Diğer taraftan İpek hocamın söylediği görev tanımları terminolojisini kullanıyoruz iş tanımlarından çok, görev tanımları çalışmaları yapılmıştır aslında, ama kullanılamamaktadır. Başka sıkıntılar vardır onunla ilgili, fakat en azından mahalli idarelerde norm kadro çalışmasında şunu yaptık; binlerce ayrı unvanla tanımlanan kadro unvanlarını standardize ettik. Örneğin bilgisayar işletmeni, bilgisayar uzmanı, bilgisayar işleri veri işletmeni gibi, 20 tane ayrı unvanı tek unvana indirdik. Böylelikle unvana dayalı memur güvencesinin altyapısını oluşturmuş olduk. Çünkü farklı unvanlar olduğunda bunların naklen bir başka kuruma da gitmelerinde sınıktılar yaşanıyordu. Farklı unvanlar olduğunda görev, yetki ve sorumluluk alanını belirlemekte sıkıntı yaşanıyordu. Bu açıdan önemli ve eşitlikçi bir iş yapıldığını düşünüyorum.
Sözleşmeli personel hususunda ise, asıl çaba memur istihdamını öne çıkartmak, o yüzden de % 20–25 civarında kadro sayısı artırıldı, yapıldığı güne göre. İlgili bakanların ısrarıyla işçi ve sözleşmeli personelin de normunu belirleme durumu da işin içine girdi. Benim, Başbakanlık müsteşarına sunulan bir çalışmada bir uzmanın, şerh düşmesi olacak şey değildir ama yaptık, sonuçta kendimizi ifade ediyoruz. Taşeron çalıştırmaya ilişkin madde vardı bizim şiddetli itirazlarımıza rağmen son dakikada eklendi ve yargı kararıyla daha sonra iptal edildi. İkinci olarak da sözleşmeli personelin sınırının konması istendi, İpek hanım gelmeden önce ben sunarken söylemiştim, bizden bunları da eklememizi istemişlerdi. Biz de bunun normunun olmaması gerektiğini bunun buraya hiç girmemesi gerektiğini söyledik, ama illa bir kural getirmek zorunda kalınca, sözleşmeli personel çalıştırıyor zaten 5393’e göre o imkân var bunun kuralını koymak adına şu dendi: belirlenen kadrodaki bir kadroyu ihdas etmek ve boş tutmak koşuluyla siz sözleşmeli personel çalıştırabilirsiniz. Bunun anlamı şu: birinci olarak her unvan sözleşmeli olarak çalışamıyor, sicil disiplin düzeneğinde yer alan unvanların zaten sözleşmeli çalıştırılmaması gerekiyor, ama son dönemde sağlık hizmetlerinde yapılan değişikliklerle orada da işler epeyce karıştı. İçişleri Bakanlığı bir genelge yayınladı o genelgede unvanları saydı, mühendis, mimar, antropolog, sosyolog gibi bir takım unvanlar, ancak bu unvanlarda sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Norm kadro yönetmeliğine göre bir belediye sözleşmeli personel çalıştıracak ise memur norm kadrosu içerisinden sayılan unvanlara dair bir adet memur kadrosunu boş tutmak zorundadır. Onun karşılığı, bunun pratik sonucu şu örneğin belediyenin teknik hizmetlerden memur norm kadrosu toplamı 20 olsun. Belediyeye teknik hizmetlere dair seçilebilecek kadro unvanlarının bulunduğu teknik hizmetler listesinden 20 adedi geçmemek üzere ihtiyacı olduğu kadro unvanlarını seçiyor, diyelim ki 5 mühendis, 3 teknisyen, 5 mimar, gibi kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirebilir. Hepsini mühendis isterse 20’ye kadar hakkı var. Belediye 5 mühendis kadrosu seçti ve meclis kararı ile ihdas etti ise bu 5 mühendisin 3’ünü kadrolu, 2’sini sözleşmeli veya hepsini sözleşmeli veya birini sözleşmeli kalanını kadrolu gibi istediği ve ihtiyaç duyduğu şekilde kullanabilir. Ama kadrolu ve sözleşmeli toplamı meclis tarafından ihdas edilen mühendis kadro sayısını geçemez.
Tuncay Alemdaroğlu: Belediyede bazı görevler var ki, kamu gücü kullanır, belediye başkanı kamu gücünü kullanıyor, başkan bu yetkisini başkan yardımcılarına ya da müdürlerine verebiliyor. Örneğin imar müdürüne ruhsat verme yetkisini devrediyor, benim öğrenmek istediğim sözleşmeli personel bu kamu gücünü belediye başkanı adına kullanabilecek mi kullanamayacak mı?
Erdal Eren: Kullanamaz başkanım, bu konu çok net, öteden beri çok net. İstihdam şeklinin kuruluş mantığı gereği sözleşmeli personel yalnızca kendi mesleğinin akademik unvanının yetkileri ile sınırlıdır.
Tuncay Alemdaroğlu: Norm kadroda kamu gücünü kullanacaklara sözleşmeli olarak istihdamın mümkün olmadığı belirtiliyor mu?
Tuncay Alemdaroğlu: Bakın dava konusu oluyor, dava konusunun birinci koşulu işlemi yapan yasal olarak o konuda yetkili olmasıdır, eğer yetkisi yoksa o işlem yok hükmündedir.
Tuncay Alemdaroğlu: Bakın dava konusu oluyor, dava konusunun birinci koşulu işlemi yapan yasal olarak o konuda yetkili olmasıdır, eğer yetkisi yoksa o işlem yok hükmündedir.
Serhat Salihoğlu: Arkadaşlar tartışmanın sağlıklı yürüyebilmesi için, İsmail Bey bu işlerle ilgileniyor, sizin sorunuza İsmail Bey’den bir yanıt alalım, çünkü denetliyor yani.
İsmail Bingöl: Ayrıca bir önerim daha var bu toplantı çözülecek, çözümü esnasında çok zorluklarla karşılaşılıyor, dolayısıyla aynı anda konuşulunca sorun yaşanıyor. Bir de ismimizi söyleyerek konuşmaya başlamakta yarar var.
Serhat Salihoğlu: Planlamayı bir kez daha hatırlatmak istiyorum, İsmail Bey konuşacak ondan sonra Hocam söz istedi bu konu ile ilgili olarak, daha sonra galiba ayrılacak arkadaşlarımız var, bu kadro işini konuşup tamamlayacağız. Ondan sonra ne yapabiliriz, ne edebiliriz sürekli ağlayıp sızlanacak halimiz yok, alternatiflerimiz ne olacak neleri öne çıkarmamız gerekir diye onları konuşmaya başlayacağız. Buyurun İsmail Bey.
İsmail Bingöl: Önce başkanın sorusundan başlayayım. Uygulamada bir imar müdürü, sözleşmeli personel de oluyor hatta daha ilerisi taşeron firmanın elemanı da oluyor. Geçen sene Denizli civarındaki bir belediyede, yaklaşık 15 bin nüfuslu bir ilçede, belediye yazı işleri müdürü, taşeronun adamı, belediye mali hizmetler müdürü taşeronun adamı, belediye fen işleri müdürü veya amiri taşeronun adamı, çünkü onların görevini yerine getirebilecek başka personel yok. İşi onlar görüyor ama imzayı onlar yerine başkası atıyor, bu şuradan ileri geliyor bence, son yıllarda merkezi sistemle personel alınması belediyeleri bu konuda çok sıkıntıya düşürmüş durumda. Eskiden biliyorsunuz belediyeler kendileri sınav yaparak personeli alıyordu, şimdi merkezi sistem yoluyla alabiliyorlar, o da özellikle küçük yerlerde şöyle bir sıkıntı yaratıyor. Mesela Türkiye’nin herhangi bir yerinden o yöreye merkezden personel gönderiliyor, orada o belde insanlarının iş sorunu varken, sen ne hakla gidiyorsun Artvin’den, Edirne’den, ya da Hakkâri’den eleman alıyorsun diye belediye başkanı saldırıya uğruyor. Belediye başkanı kendisini savunamıyor o durumda, o yüzden personel almak yerine, personel almamayı, o kadroyu sözleşmeli personel ile yürütmeyi daha uygun görüyor. İkinci bir husus şu: 5393 sayılı yasanın 49. maddesinde şöyle bir husus var, personel giderleri nüfusu 10 bine kadar olan yerlerde gelirlerinin % 40’ı, nüfusu 10 binin üzerinde olanlarda % 30’unu aşıyorsa yeni personel alamaz. Eğer geçmişten gelen personel varsa onu muhafaza eder, ama yeni personel alamaz, bu da başka bir engel. Mesela şöyle bir iki tane örnek aldım. Orta Anadolu’da bir ilçe belediyesinde norm kadro ile 38 memur, 19 sürekli işçi kadrosu öngörülmüş, toplam 57 personel. Buna karşılık 14 memur, 12 sürekli işçi, toplam 26 personel çalışıyor, yarı yarıya bile değil. Buna rağmen bu belediyenin 2006 yılında personel giderlerinin gelire oranı % 42.62, 2007 yılında %40.40, 2008 yılında % 68.14, 2009 yılında % 47.21, bu oynamalar da bazı yıllarda arsa satarak geliri yükseltmişler, personel hiç alınmadığı halde. Dolayısıyla, belediye başkanı herhangi bir sebeple, personel aldığı takdirde, personel artışından kaynaklanan maliyet artışını, kendi cebinden ödemek zorunda kalıyor. 49. maddenin 8. bendi aynen şöyle “Belediyelerin yıllık toplam personel giderleri, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na göre belirlenecek yeniden değerleme katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarın % 30’unu aşamaz. Nüfusu 10 binin altında olan yerlerde bu oran % 40’tır. Yeni personel alımı nedeniyle bu oranın artmasıyla oluşacak kamu zararı, bunu kanun kamu zararı olarak değerlendiriyor, zararın oluştuğu tarihten itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte belediye başkanından tahsil edilir diyor.” Bu, diyelim ki Çukurca belediyesinde çok daha yüksek, mesela % 70’lere varan oranlar var. Onlar da 57 personel yerine 45 personel istihdam ediyorlar, burada norm kadro fazlası var, o yüzden fazla çalışıyorlar, bazı yıllarda % 70’e bile çıkıyor.
Belediye başkanları, hem merkezi sistemden personel alınmasının zor olması nedeniyle personel alamıyor, bu ihtiyaç sözleşmeli personel ile gideriliyor. Ancak büyük belediyelerde, örneğin İmar ve Şehircilik Müdürlüğü yapacak memur statüsünde bir memur bulmak mümkün, örneğin mimar bulmak mümkün, ama küçük belediyelerde bu yoksa ki yoktur çoğunlukla ya sözleşmeli personelle, ya da taşeronun elemanıyla gideriyorlar. Bu taşeronlaşmanın nedeni zaten, daha doğrusu amacı, Candan Bey’in rakamlarıyla anlaşılıyor, yani sendikaları bitirmek, bir de şöyle bir ilginç durum var, biraz önce o da konuşuldu. Bir belediye A şirketine ihale etmiş örneğin temizlik ya da park bahçe işlerini. A şirketinde çalışan elemanlar aslında belediyenin daha önce vize ile çalıştırdığı işçiler. Ertesi sene ihaleyi B şirketi kazanıyor, ama yeni şirketteki çalışanlar yine aynı işçiler hiç değişmiyor. Ben 9 yıldır belediyede çalışan birinin hatta babası da meclis üyesiydi, bu şekilde, 5620 sayılı Yasa ile kendi isteğiyle geçtiğini biliyorum. Aynı zamanda bu şekilde kıdem tazminatını çalıyorlar yani A şirketinde çalışıyor adam bir sene geçmeden ertesi sene B şirketinde çalışmış oluyor, biliyorsunuz kıdem tazminatını hak etmek için en az bir iş yerinde bir yıl çalışmak lazım. Diyelim ki 10 sene çalışıyor ama 4 seneyi hak ediyor hale geliyor, çünkü sürekli değiştiriyorlar, özellikle küçük yerlerde bu çok yaygın bir şekilde uygulanıyor, işin ilginç tarafı da o insanlar belediye personeli olduğunu sanıyor. Çoğu yerde de ben de aynı masada oturuyorum, belediyenin memuru şu kadar alıyor, işçisi şu kadar alıyor, ben şu kadar alıyorum bu hak mıdır diyor.
Devamı için lütfen tıklayınız...