TOPLUMCU BELEDİYECİLİK ULUSAL FORUMU
ÇERÇEVE TARTIŞMA METNİ-1
NEDEN BİR SEÇENEK ARAYIŞINDAYIZ?
“Çerçeve tartışma metni”
Belediyeler, tarihsel olarak meta üretimi ve ticaretin merkezleri olarak kapitalizmin gelişme aşamasında kentleri yönetmek için kuruldular. Kuruluşun itici gücü kentin yeniden üretimine olan gereksinimdi. Kentin egemeni burjuva sınıfının sermaye birikimi için kente ve emek gücüne ihtiyacı vardı; emek gücünün ise barınmaya, suya, ısınmaya, karnını doyurmak için ekmeğe, giyinmeye ve bunları satın alacağı yerlere… Belediye örgütlenmesi burjuva sınıfının ve işçi sınıfının asgari ortak ihtiyaçları üzerinde yükseldi…
Aradan geçen birkaç yüzyılın ekonomik, sosyal, bilimsel, toplumsal gelişmelerinin sonucunda bugünün dünyasında belediye yine aynı amaca hizmet ediyor; kentte üretim ve tüketim zincirinin aksamadan sürmesi için kenti ertesi güne, kent emekçisini üretime hazırlıyor. Belediyeyi kuran sınıfsal ilişkiler bugün de geçerli; sadece daha karmaşık, daha yüksek beklentiler, daha çeşitlenmiş ihtiyaçlar söz konusu…
Kapitalizmin tahrip düzeyi en yüksek dönemine tanıklık ediyoruz. Bu dönemin son 30–35 yılında yeni kavramlarla kendini yenilemeye çalışan kapitalizm, küresel finans kuruluşlarının ve emperyalist devletlerin gücü ile dünya halklarını yeni sağ ideolojinin egemenliğine sokmuştur. Bu süreçte yeni sağcılık yeni devlet örgütlenmesinin ve küresel düzeyde kurumsallaşmış kapitalizmin yeni ideolojisi olmuştur. Devletler anayasalarını bu doğrultuda değiştirmektedirler. Türkiye’deki yeni anayasa tartışmalarına bu açıdan da bakılmalıdır.
Toplumsal sorunlara karşı yazılan reçetedeki ilacın adı liberalizmdir. Özgürlük ise bu ilacın insanın aklını başından alan ana maddesidir. Ama bu özgürlük tiyatrosunun aktörleri halk değil şirketlerdir.
Özelleştirme, yerelleştirme, serbestleşme, şeffaflık, verimlilik, performans gibi liberal içerikli kavramlarla değiştirilen ve sağcılaştırılan devlet, artık küresel kapitalizmin doğrudan yerel iktidar aygıtına dönüşmüştür.
Yeni sağcı devlet yeni sağcı yerel yönetimi de kurmuştur. Türkiye bu kuruluş sürecini AKP eliyle 2003 yılından başlayarak daha yoğun ve derinlemesine yaşamaya başlamıştır.
Sağcı devlet anlayışı tüm belediyeleri kuşatmıştır. Yeni devlet yapısının getirdiği kamu yönetimi anlayışının farkında olarak sürece direnen belediye sayısı bir elin parmakları kadardır.
Tahribat büyüktür: insan, doğa ve tüm canlıların yaşam alanları tahrip edilmiştir. İnsan kendine ve kentine yabancılaştırılmış, doğa acımasızca katledilmiştir. Kentler yaşanamaz haldedir. Piyasa kentin üzerine kâbus gibi çökmüştür; belediye piyasanın, insan da tüketim çarkının hizmetine girmiştir.
Daha fazla katılım, yerele daha fazla yetki perdesinin arkasından şirketlerin katılımı ve şirketlere aktarılan yetkiler çıkmaktadır. Özgürlük ve katılım lafı çoğaldıkça belediye halktan uzaklaşmakta piyasaya yakınlaşmaktadır. Oysa özgürlük ve katılım piyasanın değil halkın talepleridir. Verimlilik ve etkinlik kavramlarının arkasından ise giderek vahşileşen emek gücü sömürüsü çıkmaktadır.
Yeni sağcılığın yarattığı toplumsal eşitsizliği kentin emekçisi iliklerine kadar yaşamaktadır. Eşitsizlik ile gelen yoksulluk yeni sağcı devlet için ortadan kaldırılması gereken değil yönetilmesi gereken bir sorundur; yoksulluğun yönetimi yoksulun bağımlı hale gelmesi, biat kültürünün inşası ile mümkündür ve adım adım gerçekleştirilmektedir.
Neoliberalizm bir yandan da yarattığı derin iktisadi ve siyasal krizlerin pençesinde can çekişmektedir. Devletler ve toplumlar neoliberalizmin yarattığı buhrandan çıkmanın yollarını bulmaya çalışıyorlar. Bugün neoliberalizmin doğduğu İngiltere’de bile kamu hizmetleri kamulaştırılıyor; küresel su tekelleri ile tanınmış Fransa’da su hizmeti yeniden belediyeleştiriliyor ise yeni seçenekler aranmaya başlanmış demektir.
Türkiye’de en gerici elbiseleri giyen neoliberal anlayış, insanları büyük bir umutsuzluğa doğru hızla sürüklemektedir. Onuruyla geçinebileceği bir iş bulmakta zorlanan kentli; deresini, merasını, bostanını kaybetme korkusu karşısında yaşam mücadelesi veren köylü ve toplumsal statüsünü kaybetmeye zorlanan kadınlar yol ayrımındadır. İşte bu yüzden yeni seçenekleri konuşmanın zamanıdır.
Bu saptamalar temelinde akla gelen temel sorular şunlardır?
1- Yeni sağcı/neo-liberal devlet örgütlenmesi/yönetimi/ideolojisi altında
a- Planlama;
b- Katılım;
c- Alt yapı ve finansmanı;
d- Yönetim;
e- İstihdam açısından durum nedir?
2- Küresel/yerel piyasanın ihtiyaçları temelinde yapılandırılan devlet yapısı içinde halk yararına bir belediyecilik seçeneği mümkün müdür?