Memurlara grev - toplu sözleşme "açılımı", 4-A'yı eritip kamu istihdamını 4-B'ye dönüştürmenin hazırlığıydı. KAMU SEN ve KESK "açılım"ı reddetti; her iki sendikanın basın açıklamaları tarihsel önemdedir...
TÜRK KAMU SEN: İŞ GÜVENCESİNİ TARTIŞMAYIZ!
Kamu çalışanının iş güvencesini tartışmak için düzenlenen "Çalıştay"a Türkiye Kamu-Sen katılmıyor.
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız düzenlediği basın toplantısı ile yarın (9 Şubat 2010) Abant‘da başlayacak Çalıştay‘a katılmama gerekçelerini anlattı. Açıklamasında kamu çalışanının iş güvencesinin tartışılır hale getirmek amacıyla Çalıştay‘ın düzenlendiğini vurgulayan Genel Başkan Akyıldız, bu oyuna gelen Konfederasyon‘u kınadı. Akyıldız açıklamasını şöyle sürdürdü:
Yıllardır, memurluk güvencesini yok etmek için işbirliği yapanlar, yarın Abant‘ta "memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı verilmesi için memurluk güvencesi kaldırılmalıdır" sonucuna varacakları bir çalıştay başlatacaklar. 2009 yılında yapılan toplu görüşmelerde, konfederasyonumuzun memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı verilmesi konusundaki ısrarlı talepleri karşısında Kamu İşveren tarafı, bu konuda bir çalıştay düzenlenmesi ve konunun burada tartışılması önerisini ortaya atmıştı. Türkiye Kamu-Sen olarak zaten var olan bir hakkın tartışılmasını anlamsız bulduğumuz için bu öneriyi reddettik. Kesin olan bir şeyin tartışmaya açılması, o konuyu sulandırmaktan başka bir işe yaramaz. Nitekim, ülkemizin onayladığı 87, 98 ve 151 sayılı ILO sözleşmeleri ile BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslar arası Sözleşme gereği memurlarımızın toplu sözleşme ve grev hakkı kesin olarak vardır. Anayasamızın 90. maddesinin 5. fıkrası "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükmünü amirdir.
Ülkemizde yerel yönetimlerde görev yapan memurlar toplu sözleşme yapmaktadır. Kamu görevlileri yıllardan beri zaten grevlere katılmaktadır. Bu konuda açılan davalar, hem ulusal hem de uluslar arası mahkemelerde memurlar lehine sonuçlanmıştır.Buna ek olarak Danıştay 12. Dairesi, 9 Şubat 2009 tarih, 2004/4643 Esas, 2005/313 No.lu; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 21 Nisan 2009 tarihli kararları ile memurların grev yapmaları nedeniyle herhangi bir hukuki işleme tabi tutulamayacağını karara bağlamıştır. Danıştay 1. Dairesi‘nin 17 Kasım 2005 tarih, 2005/1067 Esas, 2006/1363 No.lu; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin 21 Kasım 2006 tarihli kararları ise memurların toplu sözleşme hakkının olduğu yönündedir.Dolayısı ile memurun toplu sözleşme ve grev hakkı fiili durum ve yargı kararları ile kesinleşmiştir.Görülmektedir ki; ülkemizde kamu görevlilerinin toplu sözleşme ve grev hakkına sahip olduğu konusu herhangi bir tartışmaya yer vermeyecek derecede açıktır. Bu durum karşısında yetkililere düşen, zaten var olan hakları tartışmaya açmak değil; gerekli hukuki düzenlemeleri bir an önce yaparak, sorunu çözmektir. Türkiye Kamu-Sen, hukuken var olan hakların tartışılması fikrini kabul etmemektedir.
Türkiye Kamu-Sen olarak diyoruz ki:
Grev hakkı ile iş güvencesinin bir arada olamayacağı düşüncesi, içinde grev yapan çalışanların işten çıkarılabilmelerinin sağlanmasına yönelik bir tehdidi barındırmaktadır. Grev, çalışanların haklarının korunması ve ilerletilmesi amacıyla başvurduğu bir araç iken; grev yapan çalışanın bu nedenle işten çıkarılması kanunlara aykırıdır. Dolayısı ile grev hakkı ve iş güvencesi arasında bir çelişki yoktur. Kanun koyucu grev yapan çalışanın iş güvencesini sağlamıştır. Kanunlarımıza göre memurluk bir meslek olarak kabul edilmiştir. Memurluk güvencesi ise kamu adına hizmet üretenlere, kamu hizmetinin bir gereği olarak sağlanmış bir haktır. Memur tanımı, iş güvencesini de içinde barındıran bir kavramdır. İş güvencesini yok etmek, memuru yok etmek demektir.
Grev ise sendika özgürlüğünün en önemli parçasıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sendika Özgürlüğü Komitesi grev hakkını, "işçilerin mesleki çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi sağlayan ve sendika hakkı içinde yer alan bir temel araç" olarak kabul etmiştir. Öte yandan Avrupa Konseyi tarafından ekonomik ve sosyal ilerlemenin dinamik bir aracı olarak nitelenen ve 1961 yılında imzalanan Avrupa Sosyal Şartı ve 1999 yılında yürürlüğe girerek bu sözleşmeyi güncelleştiren Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, grev hakkını temel haklar arasında kabul etmektedir. Nihayet grev hakkı, bir Avrupa Birliği (AB) belgesi olan Çalışanların Sosyal Temel Hakları Topluluk Şartı ile de esas olarak ILO ve Avrupa Konseyi normları çerçevesinde temel bir hak olarak düzenlenmektedir. Yani sendika hakkı, ancak toplu sözleşme ve grev hakkını da içerdiğinde gerçek anlamını bulabilir. Aksi taktirde sendika hakkından söz etmek mümkün değildir. Konuya bu açıdan yaklaşıldığında memurluk ve iş güvencesi; sendika hakkı ve toplu sözleşme ve grev hakkı birbirinden ayrılamaz kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla ne memurlara tanınacak sendikal hakların toplu sözleşme ve grev hakkından soyutlanması ne de sendikal hakları kullananların iş güvencesinden mahrum bırakılmaları söz konusu olamaz. Ne yazık ki siyasi irade bu gerçeği görmezden gelerek, memurları toplu sözleşme ve grev hakkı üzerinden kısır bir tartışma ortamına çekmek ve memurluk güvencesini kaldırmak için toplu sözleşme ve grev hakkı kozunu kullanmak istemektedir. Oysa TEKEL işçileri, 56 gündür iş güvencesi için direnmektedir.Emekçiler bu uğurda açlık grevine gitmekte, ölümü bile göze almakta, canlarını ortaya koymaktadır.Siyasi irade ise çalışanların iş güvencesini yok etmek için her türlü kirli oyunu sahnelemektedir.Bu zihniyetin en büyük arzusu kanunlarla memurlara tanınmış olan güvenceleri de kaldırarak, istediği gibi yönlendirebildiği, güvencesiz, güvensiz ve iktidar uşağı bir memur kitlesi yaratmaktır. Bu amaçla anayasa değişikliği konusunda başarılı olamamışlardır. Kamu Yönetimi Reformu duvara toslamıştır. İş güvencesiz Kamu Personel Reformu rafta bekletilmektedir. Memurluk güvencesi üzerinde yaratmak istedikleri her türlü tahribat, Türkiye Kamu-Sen tarafından bertaraf edilmiştir. AKP iktidarının yeni stratejisi ise toplu sözleşme ve grev hakkı tartışmaları üzerinden memurluk güvencesini tartışmaya açmaktır.
Türkiye Kamu-Sen bu oyuna gelmemiştir ama bu oyunu oynamak için can atan taşeron bir konfederasyon bulunmaktadır. Nitekim geçtiğimiz günlerde bu konfederasyonun paravanlığında düzenlenen kongrede sayın Başbakan, "memura toplu sözleşme ve grev hakkı vermemiz için memurlarla işçilerin çalışan adı altında birleşmesi zorunludur.Başka şekilde olmaz" demiştir.Bu memur konfederasyonunun yetkilileri ise Başbakanı ayakta alkışlamışlardır. Şimdi ise Başbakan‘ın tasarlayarak bazı kamu kurumlarına ve malum konfederasyona ihale ettiği şekilde, Abant‘ta üç gün boyunca toplu sözleşme ve grev hakkı maskesi altında, memurluk güvencesinin nasıl kaldırılacağı tartışılacaktır.Bu durumda hiçbir şart altında, hiçbir platformda memurluk güvencesini tartışmayacağımızı bir kez daha yineliyoruz. Türkiye Kamu-Sen olarak, iş güvencesiz çalışma hayatı özlemi içinde olanlarla mücadele etmeye kararlıyız. Verdiğimiz iş güvenceli, toplu sözleşme ve grev hakkı mücadelemizi mutlaka kazanacağız. (Türkiye Kamu-Sen internet sitesinden alınmıştır)
***
KESK: Kamu Görevlileri Çalıştay‘ına Katılmayacağız!
Bugün (8 Şubat 2010) saat 11:00‘de Konfederasyon Genel Merkezi‘mizde düzenlenen bir basın toplantısıyla Kamu görevlileri Çalıştayı‘na ilişkin görüşlerimizi kamuoyuyla paylaştık. Basın toplantısında Genel Başkan Sami EVREN basın açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Basına dağıtılan metin şöyle:
"AKP Hükümeti, Kürt, Alevi, Roman çalıştaylarından sonra yarından itibaren üç gün sürecek, kamu emekçilerinin TİS ve grev hakkının tartışılacağı bir çalıştay düzenlemektedir.
Kamu Emekçileri Konfederasyonu olarak yaklaşık yirmi yıllık tarihimiz süresince sendikal hak ve özgürlükler mücadelesini yürütüyoruz. Türkiye‘de kamu emekçilerinin ilk sendikal örgütlenmesini gerçekleştiren konfederasyonuz. Konfederasyonumuz başından beri, sendika hakkının doğal uzantısı ve ayrılmaz parçası olan toplu sözleşme ve grev hakkını savunmuş, bu doğrultuda bilimsel toplantılar yapmış, ulusal ve uluslararası hukuk mücadelesinin yansıra 25 Kasım 2009, 4 Şubat 2010 tarihinde gerçekleştirdiğimiz grevlerde olduğu gibi bu hakkını kullanmıştır.
Tarihi, TİS ve Grev hakkı mücadelesi ile yazılmış olan konfederasyonumuz bu konuda yapılacak bir toplantıya katılımı ilk başta önemsemiş, bu platformda başta AİHM kararları olmak üzere kazanımlarımızı ve hakkımızın engellenme durumunu ortaya koymayı hedeflemiştir. Kamu emekçilerinin toplu sözleşme ve grev hakkının ele alınacağı bu çalıştayda konuya ilişkin temel görüşlerimizi ifade etmek isterdik. Ancak çalıştay programı oluşturulurken TİS ve Grev hakkına ilişkin bugüne değin engelleme dışında hiç bir şey yapmamış olan AKP temsilcileri ile bürokrasiye yoğun ve etkili bir rol verildiği görülmüştür. Emekçilerin son derece sınırlı temsilciyle katılımının amaçlanması hükümetin TİS ve grev hakkımızı kullanmamız önünde oluşturduğu engelleme tutumunun devamını göstermesi bakımından kabul edilemez. Programda iki kez revizyon yapılmasına ve konfederasyonumuzun konuya ilişkin duyarlılığını bildirmesine karşın en temel haklarının görüşüleceği masada emek örgütlerinin temsilini kısıtlamak hükümetin yaklaşımını ortaya koymuştur.
Değerli Basın Emekçileri,
Bu toplantı hükümetin uzun süredir devam eden emek örgütleri arasında ayrımcılık yapma, yandaş sendikalar oluşturma tutumunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Yapılacak olan çalıştay Ankara‘da yandaş bir konfederasyon tarafından düzenlenen Uluslararası Demokrasi Kongresi‘nin devamı niteliğinde olacaktır. Kürt çalıştayı, Alevi çalıştayı, Roman çalıştayı gibi benzerlerinden farklı olmayarak her hangi bir sonuca ulaşmayacaktır. Hükümet bugüne değin sürdürdüğü politikalarına bir dayanak aramaktadır. Hükümetin kamu emekçileri ile ilgili politikası bellidir: Kamu Emekçilerinin TİS ve grev hakkı önündeki engelleri kaldırmak bir yana iş güvencesini tartışmaya açarak kamu emekçilerinin gelecek güvencesini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.
Şu çok açıktır ki; emeği ilgilendiren herhangi bir konuda yapılacak bir düzenlemenin, alınacak bir kararın, emek örgütlerinin demokratik katılımı sağlanmadan meşru bir temeli olamaz. Bu çalıştayın organizasyonu ve planlama aşamaları da göstermiştir ki, yapılmak istenen emek örgütlerinin demokratik katılımı ile bir tartışma yürütmek, diyalog yürütmek değil, emekçiler ve kamuoyu nezdinde ideolojik hegemonya kurmaktır. TEKEL işçilerine reva görülen zulüm ve çalışma yaşamındaki anti demokratik uygulamaların yoğunlaştığı bir süreçte bu çalıştay ile AKP sempati toplamak istemektedir. Verilecek göstermelik haklar karşılığında emekçilerin iş güvencesi kazanımlarının tartışmaya açılması sağlanmak istenmektedir.
Konfederasyonumuz bu amacın gerçekleşmesine izin vermeyecektir. Konfederasyonumuz gerek daha önceki çalıştayların sonuçları, gerek AKP‘nin başta TEKEL işçilerine yönelik olmak üzere emek karşıtı politikaları ve gerekse de bu çalıştay programı hazırlanırken izlenen tek yanlı yaklaşım nedeniyle yapılacak çalıştaya katılmayacaktır.
Değerli Basın Emekçileri,
TİS ve grev hakkımız vardır, gereğini yapmayan AKP hükümetidir. TİS ve grev hakkımız uluslararası sözleşmelerle ortaya konduğu gibi, Anayasanın 90. maddesinin gereği olarak iç hukukta da güvence altına alınmıştır. Avrupa Gözden Geçirilmiş Sosyal Şartı‘nın 5. ve 6. maddesine koydukları çekinceyi kaldırmalıdırlar. ILO toplantıları öncesinde ya da AB ile görüşme sürecinde ellerini güçlendirmeye yönelik taktiklerden artık vazgeçmelidirler. 25 Kasım‘da gerçekleştirdiğimiz uyarı grevinin temel talebi grev ve toplu sözleşme hakkıdır. Bu eylemin içinde olmayan grev ve toplu sözleşme hakkını savunamaz, Hükümet‘ten de talep edemez. İş güvencesi ellerinden alınan Tekel işçileriyle dayanışma grevine katılmayanlar iş güvencesini savunamaz; olsa olsa Hükümetin politikalarına meşruiyet kazandırır. Bedeller ödeyerek, ödemeye devam ederek kazanılan haklarımızı, iş güvencemizi kimseyle tartıştırmayız, öyle bir tartışmanın içinde olmayız.
Eğer Hükümet gerçekten hakkımızı kullanmamız önünde anayasal ya da yasal engeller olduğu yönündeki iddiasının gereği olarak bu engelleri kaldırmak istiyorsa emek örgütleri bunu engellemiyor. Buyursunlar yapsınlar! Bunun için bir çalıştaya gerek yoktur.
TİS masasının uygulamada nasıl olması gerektiğine ilişkin konfederasyonumuzun 20 yıllık birikimi vardır. Yüzlerce belediye ile yaptığımız toplu sözleşme örnekleri ortadadır. Burada toplu sözleşme hakkının kullanımı konusunda yaklaşımımızın temel ilkelerini ortaya koymak istiyoruz.
Öncelikle toplu sözleşme hakkı çalışma yasalarındaki anti-demokratik hükümlerin ortadan kaldırılması ile gerçek anlamda etkin bir şekilde kullanılabilir. Toplu sözleşmeler işkolu ve işyeri temelinde gerçekleşmeli ve toplu sözleşme metni ayrıca hiçbir kurumun onayına sunulmamalı, sözleşme masada bağlanmalıdır. Her işkolunda en büyük 3 sendika masaya oturmalıdır.Toplu sözleşme masasına taraflar eşit konumda oturmalı, tarafların iradelerini masaya tam yansıtması sağlanmalı ve ve masadaki temsilciler imzaya tam ve tek yetkili olmalıdır.
Konfederasyonumuz TİS ve grev hakkımızı kullanmamız önündeki engeller kaldırılıncaya kadar fiili, meşru ve hukuki mücadelesini sürdürecektir. (KESK internet sitesinden alınmıştır)