YAYED
YAYED
YAYED
YAYED
YAYED

Yerel Seçimler

E-Bülten

YAYED

Bir Bölü Elli / Hasan Akyar

BİR BÖLÜ ELLİ

 

Sıfır nokta sıfır iki, ya da yüzde iki… Aslında hiç biri; sadece bir bölü elli!

 

Macaristan’ın başkenti Budapest’te bir oyuncakçı; Buharlı Tren Sevenler Derneği üyelerinin uğrak yeri… Oradayım yetmiş sekizin Temmuz’unda. Aslına uygun minyatür bir tren seti aldım hemen kendime. “Ölçek: Bir Bölü Elli”.

Yetmedi, birkaç farklı lokomotif, bir tanker, bir kuru yük, üç de yolcu vagonu… Kesmedi; Ek raylar, kurplar, makaslar, traversler…

Doğu Almanya yapımı! Duvarın yerinde durduğu zamanlar…

 

Ankara’ya dönünce ilk işim, kutularından çıkartmak oldu raylarımı. Ray parçalarını birbirine eklemedeyim. Kurpları yerleştirmede, traversleri döşemede... Alternatif akımı doğru akıma çeviren oldukça ağır iri bir transformatör de var kutunun içinde; Tren setinin ‘mütemmim cüz-ü’. Demiryolu ağına güç verecek kutuplara sahip olan ray parçasına göre konuşlandırmalıyım adaptör çıkışlarını. Etraftaki koltukları sandalyeleri yığıyorum salonun en ücra köşesine. Masayı da koridora taşımalıyım; Kan ter içinde… Kimseden yardım isteyemem, utanırım. El ayak çekilince, bir başıma yetmeliyim. Yoksa, lokomotifleri sürmenin keyfini başkalarıyla paylaşmak mı istemiyorum? Yine de salona sığmadı uzayıp giden hasret yolları… Çemberi daraltmalı, ırağı yakınlaştırmalıyım! “Parva leves capiunt animos”; Ruhum çocuk hala, ruhum küçük. Küçük şeyler esir alıyor ruhumu!

 

Zifiri siyahtır lokomotif. Yakıtı yüksek kalorili kömür, güç kaynağı buhar… Ortasında bir büyük baca bulunur fokurdattığı kazanın; Ak pak bir duman tüter, savrulur. Öyle tüttürür ki yokuşta, ak ve kara birbirine karışır. Gökkuşağında bile olmayan renkler içerir kara tren. ‘Renklerindeki güzelliği, alaimisemada bulamayanlar’a adanmıştır…

 

Ray üstünde kayarak gitmez tren. Dönmeyen tekerlek ne işe yarar? Tekerlerin raylara dokunuşundaki sürtünmedir vagonları çeken. Katarı durduran dirençtir ray ile tekerlek arasında. Tren tekerleri yekpare dökme demirdendir, içinde boşluk barındırmayan.

 

“Olmayanın Yararı” da vardır kuşkusuz!

“Tekerleğin göbeğini otuz çubuk bölüşür

Ortadaki deliktir onu yararlı kılan.

Bir testi yaparsın çamurdan

İçindeki boşluktur onu yararlı kılan.

Pencereler kapılar, oyarsın odaya

Oyuklarıdır onu yararlı kılan.

Olandan kar gelir, olmayandan yarar…”

--

 

 

Ankara Garı bir büyük kapı, Ankara Kalesi’ne bakar. Sağında Gar Gazinosu. Dinlemişliği var dayımın, babamın Senar’ı, Ayla’yı, Hamiyet’i; Onikiler evveli ilk ihtilalin de öncesi. Oysa, tren istasyonu kıyısındaki bir gazinoda;

“Tren gelir hoş gelir / Ley ley limi limi yar

Odaları boş gelir / Limi limi güzel gel bize

Duydum yar bize gelmiş / Ley ley limi limi yar

Sefa gelmiş hoş gelmiş / Limi limi güzel gel bize”

dizelerinin yer aldığı türküyü seslendirecek türkücü neden bulunmaz? Muzaffer Sarısözen yönetimindeki Ankara Radyosu ‘Yurttan Sesler Korosu’nun repertuarı hangarında kayıtlı kalmamalı kara tren. 

 

Gar Gazinosu ile demiryolu arasında, Mustafa Kemal’in 27 Aralık 1919 günü Ankara'ya gelişinden itibaren Başkomutanlık karargâhı ve konutu olarak uzun süre emrine tahsis edilmiş olan eski adıyla “Direksiyon Binası” yer almakta. 1892’de inşa edilmiş Bağdat Demiryolunun yapımı sırasında. İki katlı olan bu yapının üst katı “Atatürk Konutu”, alt katı ise “Demiryolları” müzesi olarak ziyarete açık günümüzde. 

 

Ankara Tren Garı, Kızılay-Sıhhiye arasında Atatürk Bulvarı üzerinde otuzlarda yapılan apartmanlarda olduğu gibi, “Art-Deco” akımı tarzında, Nafıa Vekâletinde (Bayındırlık Bakanlığı) memur, mimar Şekip Akalın tarafından 1934 yılında tasarlanmış. Yapımına 4 Mart 1935’te başlanan yeni gar binası, 30 Ekim 1937 günü hizmete alınmış. Gotik süsleme öğeleri içeren, el emeği yerine endüstriyel geometrik desenlere sahip… Altmışlardan sonra ‘demode’ Art-Deco, şimdilerde yine moda!

--

 

Doğu Ekspresi her gün on çeyrekte kalkardı Ankara Garı’ndan. İlk ihtilalin öncesi bir yaz sabahı uğurladı babam, annemin yanında beni ve kardeşimi. Bavulları babam yerleştirdi kompartımanın ranza üzerindeki boşluklarına. Annem, sıkı sıkıya sarılmış tıka basa doldurduğu zembiline. İki termos, birinde demli çay var sıcak, diğerinde serin içmesuyu. Zembilin içinde yollukların vazgeçilmezleri haşlanmış patates, kuru köfte, katı yumurta. Bir de annemin şahikası; Su böreği… Ben de yanıma almışım uğurumu, Lunapark’ta üç atışta kazandığım plastikten oyuncak sarı ördek yavrusunu. Uğurlayanlar, yolculardan fazla. Yolcular vagon pencerelerinden sarkmış.

 

Katar on iki vagon. En önde, Sıhhiye yönünde buharlı lokomotif, lokomotife bitişik kömür vagonu. Kömürle kazan arasında makinist, bir de ateşçi. Onlar da dayamış dirseklerini lokomotifin yanağına, bir ellerinde çay bardağı karpuz kırmızısı, diğerinde yarılanmış “Bafra” cigarası. Boyundan devirip kara kasketli başlarını, yıllarca tanık oldukları yola vurucuların telaşını yine, yeniden sükûnetle izlemekte. Ben bilmezdim o sıralar en iyi çayın lokomotiflerde demlendiğini…

 

Ateşçinin bir tek göz çukuru içindeki çifte kavrulmuş misketin çevresi beyaz. Ucu aşağıya dönük kavisli işaret parmağının kenarıyla tomurcuklanıp akışa geçen ter dereciklerini her silişinde, kömür katranı karası bulaştırıyor yüzüne. Başına dar gelen demiryolcu kepini yerinden her oynatışında, ekliyor alnında oluşan çizgilere bir yenisini… Ne ki; “Ak alnının üstündeki yazgıyı elinin tersiyle silsin; Dost kim, düşman kim bilsin!”

 

Gar Şefi’nin sol elinde bir tarafı kırmızı diğeri yeşil, pinpon raketi benzeri işaret levhası, diğerinde düdük. Makinistin gözü perondaki şefin ellerinde. Şefin öttürdüğü düdüğü, lokomotifin aralıklarla salıverdiği uzunlu kısalı tiz buğulu bir ses bastırıyor. Vagonlar ardı ardına sarsılmakta, bir ağır uysallıkla izliyor birbirlerini. Biz katarın en sonundaki vagondayız. Yataklı; “Wagons-Lits” yazıyor kaportasının yanlarında. Gözüm birinci peronun ortalık yerinde yukarıdan sarkan siyah çerçeveli beyaz kadranlı iri meydan saatinde. Akrebini örtmüş yelkovanı. Doğu Ekspresi yine rötarlı; saat on elli dört! Erzurum 27 saat…

--

 

Wagons-Lits, 1872 yılında kurulan yataklı ve yemekli vagon işletmecisi bir Fransız demiryolu kumpanyasının ticari adı. Paris – İstanbul arası seferlerine 1883’te başlayan dünyaca ünlü Doğu Ekspresi’nin (Orient Express) işletmecisi. Yolcularının konaklaması için 1895 yılında İstanbul’daki ünlü Pera Palas’ı hizmete açmış. Osmanlı sarayları dışında elektriğin verildiği ilk yapı olan otelde, odalarında akar sıcaksuyu bulunan ve elektrikli asansörü çalışan ilk bina; zamanının namlı mimarı Alexander Vallaury tarafından tasarlanan. O ‘Pera Palas’ki, 1917’de 101 Numaralı odasında Mustafa Kemal’i ağırlamıştır. 1934’te tamamladığı “Doğu Ekspresinde Cinayet” adlı romanın yazarı Agahta Christie’yi de konuk etmiştir defalarca 401 Numaralı odasında.

--

 

Devinen tren tekerleklerinin raylarda türettiği senfoniye hayranım. Kimine göre yükselen alçalan tek düze ritmin usandırıcılığı, bana yinelendikçe yenilenen yaşamın döngüsü gibi gelir. Sadeliğin verdiği dinginliği, peşi sıra her an tetikte bir duruş izler. Makaslardan geçerken yankılanan aykırı vuruşlar, ufuktaki otlaklara dalıp gitmemi engeller. Kurplarda demirin demire sürtünme çığlıklarına da duyarsız kalamam. Gerilimin boşalımı, menzile varana dek her bir istasyonda tekrarlanır…  

 

Çok sonraları CSO’da ilk kez duyduğumda Ravel’in ‘Bolero’sunu, sanki Doğu Ekspresi’nin bir kompartımanında, alnım pencereye dayalı, yanı başımdan hızla akan telgraf direklerini sayar iken buldum kendimi. Aynı notalarla muhteşem bir çokseslilik; Tekdüzeliğin çeşitliliğe, asudeliğin curcunaya dönüşmesi… Bir saatin parçaları gibi küçük melodi bukleleri yaratıp onları bir araya getirerek daha karmaşık yapılar oluşturan Ravel, “müziğin İsviçre saati yapımcısı” olarak nitelenmiştir. Kim bilir belki de ‘Bolero’yu, 1928 yılının zemheri günlerinin birinde, doğduğu Fransa’nın Bask bölgesindeki köyünden Paris’e kara trenle giderken bestelemiştir!

 

 

‘Alçak hızlı tren’ hatlarında, raylar döşenirken aralarında boşluk bırakılır. Yaz ayları genleşen ve uzayan raylar bindirme yapmasın diye. Kışları ise büzülürler; araları açılır az da olsa. Ray araları açıldığında ise demirden tekerler bir raydan öbürüne sekerken daha fazla ses verir. Ray birleşme noktalarında farklılaşan aralıklar da farklı perdelerden sesler üretir, aykırı vuruşlara neden olur.

--

 

On iki vagonlu Doğu Ekspresi katarının son vagonundayız, kompartımanımız tekerlek üstü. Annem, kardeşim bir de ben. Hava kararmaya başlıyor Kayseri’ye varmadan. Acıkmışız! Pencere altına katlanmış masayı açıp sabitliyoruz. Önce patatesten başlıyorum, zembildeki kumanyanın dökümünü beklemeden. Kabuklarını bile soymaya sabrım yok. Eyüp Sabri’nin limon kolonyasını, yanında getirdiği küçük bir havluya boca edip masayı bir güzel silme işlemini tamamlamadan annem, yarılamışım ikinci patatesi. Ak havlu kapkara, annemin ellerinde. Katar ardı ardına makaslardan geçiyor, yavaşlıyor. Sarsılarak duruyoruz ıssız bir istasyonda. Hemen önümüzdeki yemekli vagonun pencerelerinden dışarı vuran güçlü ışık, çizgileşiyor yandaki hattın raylarından yansıyarak. Yürüyen lokanta ‘Restaurant’ vagonun üzerinde de “Wagons-Lits” yazıyor.

--

 

Çok sonraları babamdan dinlemiştim. O da, 26 Şubat 1933 günlü Cumhuriyet Gazetesi başyazarı Yunus Nadi’nin ‘Yataklı Vagonlar İdaresindeki Hadise’ başlıklı makalesinden anımsıyor: “Türkiye’de çalışan hiçbir müessese burada illa filan dil konuşulur diye iddia edemez. Bu, kapitülasyonları yürürlükten kaldıran Türkiye’ye mahsus bir hal değildir. Medeni ve müstakil her memlekette yabancı dillere sadece müsamaha olunur. O kadar. Şirketin, kendisine mahsus bir hâkimiyet iddia etmesine asla ve kat’a müsamaha olunamaz. Yataklı Vagonlar Şirketi’nde Fransızca da konuşulabilir. Fakat orada Türkçe konuşmanın yasaklanmasını farz etmek sadece mecnunluk veya ahmaklıktır…”

 

‘Vagon Li’ olayı, Cumhuriyet tarihimizin ilk büyük gençlik hareketi! 25 Şubat 1933’te Milli Türk Talebe Birliği öncülüğünde “Türkiye’de Türkçe Konuşulur” sloganıyla Beyoğlu ve Galata’daki ‘Wagons-Lits’ yazıhaneleri önündeki protesto gösterileri. Fransız demiryolu şirketinin Türkiye müdürü Mösyö Jannoni’nin İstanbul ofisinde çalışan Naci Bey’e; “Burada resmi lisa­nın Fransızca olduğunu bilmi­yor musunuz? Size sopa ile mi davranmalı!” şeklindeki tehdidinin ardından, şirket içinde Türkçe konuşması nedeniyle O’na hakaretler edip işten uzaklaştırma cezası vermesi ve bu durumun duyulması sonucu çıkan olaylardır, tam da Cumhuriyetin kuruluşunun 10. Yılı kutlama hazırlıkları öncesi…

--

 

 

Yan kompartımandan yükselen bir türkü bozuyor tenhaların sessizliğini;

“Kara tren gelmez mola, düdüğünü çalmaz ola
Gurbet ele yar yolladım, mektubumu almaz ola

Allı gelin al olaydın selvilere dal olaydın
Gelen geçen yolculardan nazlı yar beni soraydın”

 

Girişim yapıyor türkünün ikinci dörtlüğüne, uzaklarda karşılıklı atışan çoban köpeklerinin serzenişleri...

 

Trenle seyahat, sabır işidir aynı zamanda. Karşıdan gelen marşandiz beklenir çaresiz, yolcusu olmayan bir istasyonda. Uzunca bir süre sonra, çifte lokomotifin biri önde, diğeri arkada oflaya puflaya çektiği, ittiği katar yanı başımızda duruyor. Pencereden silik bir TMO yazısını okuyabiliyorum, yatık silo görünümlü tahıl yüklü vagonların üzerinde. Katarın diğer yarısı üçüncü mevki, asker sevkıyatı var… 

 

Beklenen katar geldi, bir sonraki istasyona kadar hat boşaldı. Yolumuz açık artık. Her varış ayrılışta kanıksadığımız yinelenen ritüel; Yorgun tren tekerlerinin balatalarından koparılışı…

 

Bertolt Brecht yazmış;

“Yol kenarında oturuyorum,

Sürücü teker değiştiriyor.

Hoşnut değilim geldiğim yerden,

Gittiğim yeri de sevmiyorum.

Neden öyleyse bu sabırsızlık,

Beklerken teker değişmesini?”

           

Siz hiç yolda teker değiştiren lokomotif gördünüz mü?

 

Değil ki karayollarındaki araçlar, trenler bile kaza yapar oldu son yıllarda. Bir kere alışmaya görsün insan, hıza ve rahata…

 

Ozanın biri demiş ve ben de not etmişim yıllar öncesinde; “Kağnılar kaza yapmaz, trafikten ölemem ki!”

Ya, işte böyle sevgili “bir bölü elli”…

 

 

 

Ankara Yazıları kategorisindeki diğer başlıklar
YAYED Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği Ziya Gökalp Caddesi, No.30 Kat.5 D.17 06420 Kızılay / Ankara, (312) 430 35 60, yayedder@gmail.com
İşbu sitenin tüm hakları saklıdır. Web sitesi içerisindeki dökümanlar yazılar ve resimler kaynak gösterilse dahi, izin alınmadan başka web sitelerine, ticari yayınlara aktarılamaz, kopyalanamaz. © 2012
Web Tasarım