Bölge kalkınma ajanslarını 2005 yılında çalıştay, sempozyum, kitap konusu yapmıştık. MM-8'i bu konuya ayırmıştık. Şimdi, dört yıl sonra MM-46 yine bu konuyu ele aldı. Ajanslar sorundur; çünkü bu, kalkınma davamızın terk ediliş sistemidir; o nedenle izlemeyi sürdürüyoruz...
Türkiye'de bir Avrupa Birliği dayatması olarak beliren bölge kalkınma ajansı adlı kurumlaşma, Cumhuriyet tarihi boyunca şu ya da bu düzeyde hep diri kalmış bölge düzeyi yerel yönetim yaratma baskısının son halkasıdır.
Bilindiği gibi Türkiye'nin yönetimi il esasına dayanır; ve iller "bölge" ölçeğinde büyük-il olarak değil aynı Fransa'da olduğu gibi "bölge altı ölçek"te küçük-il olarak kurulmuş ve öyle de kalmıştır. Ne var ki daha Cumhuriyet'in ilk yıllarında Osmanlı'dan kalma 15 "vilayet"in il olması isteklerinden başlayarak, 8 bölgeli "eğitim mıntıkaları" uygulaması ve "bölge planlaması" çalışmaları bu isteği canlı tuttu.
Kurumlaşma bakımından kırılma tarihi 12 Eylül 1980 oldu. Bu tarihte bir kararla ülke sekiz "koordinatör valilik" bölgesine bölündü; karar uygulamaya giremeden kalktı. Ama aynı dönemde bölgeler, idari yargı alanında doğdu ve yerleşti. Bölge İdare Mahkemeleri sistemi yerleştirildi. Daha 1960'lı yıllardan beri dile getirilen, adli yargı alanında bölgesel mahkemelerin yani istinaf mahkemelerinin kurulması da 2000'li yıllarda AB isteği gerekçe gösterilerek gerçekleştirildi. Kısacası yönetim sistemi değil ama yargı sistemi bölgeselleşmeye adeta öncülük etti.
Yönetim sistemine bölge, 2002 yılında "istatistik toplama" gerekçesiyle girdi. AB isteğiyle Bakanlar Kurulu Eylül 2002'de bir karar aldı ve Türkiye'de il-üstü ölçekte iki kademe bölge yarattı. Birinci kademede ülke 12 bölgeye bölündü. Buna Düzey-1 ya da AB diliyle NUTS-1 dendi. Bu bölgelerde şimdilik herhangi bir yönetsel kurum yok; ama ülkenin tüm rakamsal bilgisi bu bölümlere göre toplanıyor. İleride bu bölgelerin ne işe yarayacağını hep birlikte göreceğiz.
Eylül 2002 Bakanlar Kurulu kararı bir de sayısı 26 olan ikinci kademe bölgeler yarattı. Buna Düzey-2 ya da AB diliyle NUTS-2 dendi. İlk kademeden farklı olarak bu kademe için kurumlar yaratıldı. 2006 yılında yasa çıkarıldı ve Düzey-2 bölgelerinde birer kalkınma ajansı adlı kurum yaratılması öngörüldü. Bu yasa çok tartışmalı oldu; Anayasa Mahkemesi'ne gitti. Anayasa Mahkemesi'nden 5-6 oy dengesiyle geçit bulabildi. Şimdi 26 bölgeden 10'unda ajanslar kuruldu; 1990'lı yıllarda başlamış olan AB destekli bölge projeleri bunlara devredildi. Ajanslar projeler topluyor; AB parasıyla projelere destek veriliyor; inanılmaz ama siyasal iktidar ve ajansçılar Türkiye'nin bu yolla kalkınabileceğini savunabiliyorlar.
Bu sistemin özeti şudur: Ajans sistemi, 2000'li yıllarda, Türkiye'ye 1950'de önerilmiş yolu gösteriyor. Truman-Marshal Planı, 1947-1950'de Türkiye'ye "sanayiden vazgeçin siz tarımsal küçük üretim yapın fazlası sizi aşar" gibi bir sözde kalkınma stratejisi çizmişti. Şimdi de AB ve onu destekleyen IMF-Dünya Bankası çifti, kalkınma ajansı modeliyle Türkiye'ye aynı şeyi söylüyor.
Kalkınma ajansları, üretim gücümüzü üç-beş bin avroluk komik bütçeli, dünya genelinde yarışma gücü kazanmayı hayal haline getiren zavallı ve elbette sözde bir kalkınma perspektifine sıkıştırmış bulunuyor.
Kalkınma ajanslarıyla üretilen projelerin,
(1) Türkiye'nin devasa kalkınma davasını halledebilecek mecali yoktur.
(2) Eldeki kapasite yöresel çıkarlara hapsedilerek ulusal kalkınma davasının yolu tıkanmaktadır.
(3) Projeler AB şirketleri lehine değerlendirilmekte, üretim kapasitemiz ulusal kalkınma davasının değil AB tekelci-ek kar davasının parçası kılınmaktadır.
(4) Kalkınma davamızı yönetme yetkisi, AB'ne komik proje paraları karşılığında devredilmiş bulunmaktadır.
Türkiye'nin gereksinmesi kapsamlı merkezi planlamadır. Tarım, sanayi, teknoloji, ülkemizin tümü için ve kaynaklar akılcı biçimde toptan seferber edilerek kendini sürekli üretebilir bir bütünlükte, ancak merkezi planlama yöntemiyle yaratılabilir.